19 Nisan 2010 Pazartesi

Hareketsizlik

Hareketsizlik Salgına Dönüştü
Koşmak için yaratılmış olan insanoğlu oturarak sonunu hazırlıyor! Bedenimiz artık yeteri kadar hareketli olmamamızın bedelini ödüyor. Egzersizden kaçınma ölümcül sonuçlara yol açabilir. Aşağıda bu konuda Science at Vie dergisinden derlenmiş bir yazı sunuyoruz. Otomobilin anahtarlarını alıp kapımızın önündeki arabaya biniyor, markete kadar gidiyor, yakınlarda bir yere park ettikten sonra reyonlar arasında gezinip alışveriş sepetini dolduruyor ve tekrar aynı yoldan evimize dönüyoruz. Bu tür bir programla günümüz insanı en çok 50 kalori harcarken, buna karşılık markette aldığı abur cuburlarla 100 bin kaloriyi geri kazanıyor. Artık zaman ve yaşam tarzı değişti; tarih öncesi dönemde avcı insan avını izlerken, koşma, yürüme, zıplama v.b. her tür hareketi yapmak zorundaydı. Böylece ortalama genç bir karacaya eşdeğer 30 bin kalorilik bir avı eve götürebilmek için Ğ o da şansı yaver giderse- bir saatte bin kalori harcamış oluyordu.

Başarının ironik fidyesi:
Ancak spor uzmanları Batılı toplumlarda yer değiştirmek ya da yiyecek temini için artık hemen hiç hareket etmeye gerek kalmadığı bir aşamaya gelindiğini kaydediyor. Peki beslenmek amacıyla avlanmaya gerek duymadığımız, av peşinde kan ter içinde kalmadığımız için üzülmeli miyiz? Uzmanlar "hayır" yanıtını vererek, yiyecek bulma arayışının insanı daha kuvvetli ya da dirençli kılmadığını, tersine gücünü tüketerek bünyesini daha hassas hale getirdiğini ifade ediyor. Ancak günümüzdeki modern yaşam koşmayı tamamen ortadan kaldırırken nerdeyse yürümeyi bile gereksiz hale getirdi. Ve bunun da bedeli ağır. Yürüyen merdivenler, yürüyen halılar, scooter, otomobil, asansör, otobüs, metro... Her şey yer değiştirirken zamandan tasarruf edip en az kas gücüne gerek duyacağımız şekilde programlanmış... Üstelik anne babalar çocuklarına istemeyerek de olsa okula gidip gelirken yürümekten vazgeçmelerini öğütlediklerinden, bu ulaşım araçları bir kuşaktan diğerine aktarılıyor. Her sabah okula varmak için yararlanılan ulaşım yöntemlerine göz atmak bile bu alandaki evrimi görmeye yeterli. İstanbul'da her sabah binlerce servis arabası yüzbinlerce öğrenciyi okullara taşıyıp duruyor. Bu durum 1980 öncesi böyle değildi!

Hareketsizlik "salgını":
Fransa'da son yapılan bir araştırmaya göre, toplumun yüzde 20 ila 50'si günde 30 dakikalık hızlı adımlarla yürüyüşün altında bir fiziksel aktivite sergiliyor. Oysa Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) 2002 yılındaki epidemiyolojik araştırmalarına göre, bu 30 dakikalık hızlı yürüyüş, kişinin iyi bir sağlık durumuna sahip olabilmesi için gereken asgari egzersiz. Ancak asıl sorun da bu! İnsanoğlu tam da kendisini baskı altına alan fiziksel kısıtlamalardan kurtulmuşken yeniden kırılgan bir yapıya bürünmüş durumda... bu kez neden hareketsizlik. Fransa Dijon'daki Avrupa TaT Merkezi'nden doktor Daniel Rigaud, ABD'de ölümlerin yüzde 10'undan çoğunun hareketsizliğe atfedildiğini, Avrupa'da da durumun hızla tehlikeli bir hal aldığını kaydediyor. Bilim adamları tipik bir hareketsiz insanı şöyle tanımlıyorlar: Arabasını büro yakınlarına park eden, akşam eve gelip televizyonun karşısına geçen, boş zamanlarında da sadece birtakım küçük ev işleri ve balık tutma gibi fazla enerji harcanmasını gerektirmeyen zevkleri olan birisi...

Alarm! Alarm!
Bu tür insanlar yazın tatilde hareket etseler bile bu yeterli değil. Oysa hareketsizlik kalp-damar hastalığı, obezite, diyabet, bunama, kanser gibi çok tehlikeli hastalıklara neden olabiliyor. WHO'nun verilerine göre, bugün özellikle Batılı toplumlarda ciddi bir "hareketsizlik salgını" söz konusu. 80'li ve 90'lı yıllarda Avrupa'da obez insan sayısı yüzde 10 ila 40 oranında arttı. Kalp-damar hastalıkları tüm dünyada birincil ölüm nedeni oldu. Bu hastalıklarda da hareketsizlik önemli bir rol oynuyor. Nitekim Avrupa kalp ağının verilerine göre, hareketsizlik kalp-damar hastalığı riskini iki katına çıkarıyor.

Metabolizmada tutukluk
Hareketsiz bir insanda enerjiyi depolayıp kullanan metabolizmada tutukluk başlıyor. Peki bu nasıl oluyor? Bunu anlamak için en az 30 ila 40 dakika ortalama bir çaba harcayan bedenimizin rezervlerinden enerji elde etme yönteminin ayrıntılarını bilmek gerekiyor. Kas enerjisi ATP molekülünün (adenosin trifosfat) kimyasal bozulmasıyla ortaya çıkıyor. Oysa kaslardaki ATP rezervleri yalnızca birkaç kasılmaya uygun. Yağlı dokuda bulunan lipid rezervleri (trigliseritler) ve özellikle de glikojen şeklinden depolanmış glüsitlerden sürekli ATP üretim mekanizması mevcut. Fiziksel egzersiz süresi uzadığında ATP üretimi üç aşamada gerçekleşiyor: Glikojen glükoza, trigliseritler serbest yağ asitlerine dönüşürken, kalbin getirdiği kan debisi artıyor ve bu da tüm bu moleküllerin aktif kaslara taşınmasını sağlıyor. Kaslar, biyokimyasal değişik tepkimeler aracılığıyla bu molekülleri ATP'ye dönüştürüyorlar. Böylece, bir maraton koşucusu iki buçuk saatte 500 gram glüsit ve 71 gram lipidi harekete geçirirken, maratoncuyu televizyonun karşısındaki koltukta izleyen kişi aynı sürede yağları depolayıp glikojen bölgesinden geçirmeden doğrudan glikozu kullanıyor.

Felaket senaryosu
Sonuçta da, trigliserit oranı yükseliyor, organizması kanındaki glükozu kullanmada zorlanıyor. Bu nedenle, bu kişi koşsa bile kasları maratoncular kadar enerji üretemeyecektir.

Niçin?
Çünkü kas hücreleri ATP üretmekle görevli, gerçek bir enerji "üretim" fabrikası olan küçük organik yapıları içermiyorlar. Nitekim yalnızca düzenli spor egzersizleri hareketsiz kişinin mitokondrilerinin sayısını artırıp dolayısıyla "metabolik" makineyi harekete geçiriyor. Bu arada felaket senaryosunu da unutmamak gerekiyor. Hareketsiz kişi şişmanlıyor, diyabet hastası olma riski artıyor, kalp-damar sisteminden sorunlar ortaya çıkıyor. Bunun sonucunda da genel olarak sağlık durumu bozuluyor.

Düzenli koşu ölüm riskini yüzde 63 azaltıyor
Fiziksel aktivite kitlelerin genel sağlık durumunu iyileştiriyor ama acaba daha uzun yaşamalarını sağlıyor mu? Bu soruya şimdilik kesin bir yanıt vermek mümkün değil. Ancak 2000 yılı eylül ayında yapılan bir çalışma, düzenli olarak koşanların yaşam sürelerinin uzadığını gösterdi. Kopenhag Kalp Araştırmaları Çalışması kapsamında da, 1976 ila 1998 yılları arasında, 20 ila 79 yaş arası 4600 kişi izlendi. Bu deneklerin tümü de çalışmanın başında sağlıklıydılar. Bu yirmi yılı aşkın süre boyunca, aralarından bazıları düzenli olarak koşarken, bir bölümü birkaç yıl koştu, bir bölümü ise hareketsiz bir hayat sürdü. Bu sürede sağlıklarını olumsuz etkileyebilecek risk faktörleri de incelenmişti: Diyabet, sigara tiryakiliği, alkol tüketimi, kolesterol düzeyi ve tansiyon, aynı zamanda meslek ve eğitim düzeyi. Sonuçlar çarpıcıydı. Çalışmayı gerçekleştiren uzmanlara göre, düzenli koşucuların erken ölüm riski genel nüfusa kıyasla yüzde 63 azalıyor.
Asansör sağlığa zararlıdır
Bununla birlikte bu sonuçları farklı kitleler üzerinde gerçekleştirilen deneylerle de desteklemek gerekiyor. Şimdiye kadar tıp dünyasının üzerinde uzlaştığı nokta, asgari spor aktivitesine ek olarak günlük hareketlilikle haftada 1000 kalori yakıldığında ölüm riski önemli derecede azalıyor. Hareketsizliğin insan sağlığı üzerindeki tehdidi ciddi boyutlara vardığı için Dünya Sağlık Örgütü 2002 yılında ilk kez bir günü özel olarak bu konuya ayırdı. Fransa'da Sağlık Bakanlığı 2004 yılı şubat ayında, ilk defa bununla ilgili bir kampanya düzenledi. Kamuoyunu bilgilendirecek afişler, televizyon reklamları v.s. için 4.5 milyon euro harcandı. "Merdiven çıkın, "İnmeniz gereken duraktan bir öncekinde inip yürüyün" mesajlarını içeren afişler hazırlandı. Bununla birlikte bu mesajların ne derece kitleler tarafından benimsenebildiği şüpheli... Belki de artık her asansörün üzerine "Dikkat, Sağlığa zararlıdır!" yazmak gerekiyor!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder