16 Mayıs 2010 Pazar

YAŞLANMA VE HORMONLAR:


YAŞLANMA VE HORMONLAR: Geçmişte çeşitli bilim adamları, yaşlanma olgusunun endokrin sistemde oluşan değişmeler sonucu ortaya çıktığı görüşünü savunmuşlardır. Fakat bugünkü bilgilerimizin ışığı altında böyle tek boyutlu bir yaklaşımın ne derece etkisiz kaldığını görmekteyiz. Bunun da ötesinde örneğin bir hormonal gerileme olayı olan menapoz olgusunu ele aldığımızda, yumurtalıklarda işlev gerilemesi ve östrojen hormonları salgısının azaldığını görürüz. Fakat bu durum, yaşlanma ile ilgili

endokrin değişmeler için bir kural değil de, kuraldışı bir örnek oluşturur. Diğer hormonların ise bu durumun karşıtı olarak ve bir genelleme yapabilecek biçimde yaşlanma sürecinde bir azalma göstermediklerini belirtmek gerekir. Fakat bu konuda unutulmaması gereken önemli bir nokta da yaşlanma sürecinde iç organlarda oluşan işlevsel değişikliklerin etkisi ve organizmanın genel statüsünün değişmesi sonucunda hormonların sentezi, salgılanması ve etki mekanizmasında da bazı değişmelerin ortaya çıkmasıdır. Bu nedenle de yaşlanma ile ilgili olarak oluşan endokrin değişmelerde, hastalık kavramının ne olduğunu ve bunun karşıtı olan fizyolojik değişmelerin ne olduğunu iyi kavramak gerekir. Önemle üzerinde durmamız gereken bir konu da fizyolojik ve biyokimyasal klinik testlerin her zaman tam anlamıyla yaşlanmaya bağlı değişmeleri saptamakta yeterli olamadıklarıdır. Herhangi bir hormonun yaşlanma sürecinde kandaki düzeyinin değişmeden kalması, herhangi bir fizyolojik değişmenin söz konusu olmadığının kanıtı değildir. Kandaki hormon düzeyleri bir dizi olayın dengede bulunmasının yansımasıdır. Hormonun kandaki yoğunluğunun değişmeden kalması, her zaman belirli oranda sentezlenmesinin sonucu olmayabilir. Hormonun kullanımı azalmış olabilir, buna bağlı olarak sentezi de azahr, fakat kandaki düzeyi değişmez. Hormonların sentezi, kanda taşınması ve yarattıkları biyolojik etkilerin değerlendirilmesi konumuzun şuurlarını çok aşmaktadır. Bu nedenle burada, bazı endokrin bezlerin durumu ve hormon düzeylerinin yaşlanma süreci ile kurulacak ilintileri değerlendirilecektir.

Ön Hipofiz Bezi: İnsanlar üzerinde yapılan incelemeler, bu endokrin bezle ilgili herhangi bir yorum yapmanın çok güç olduğunu göstermektedir. İnsan yaşının ilerlemesi ile Ön hipofiz bezinin kitlesinde en fazla % 20′lik bir azalma gerçekleşmektedir. ” Adrenokortikotropik hormon” ve “Büyüme hormonu” düzeylerinin yaşlanma ile değiştiğine ilişkin belirgin bir kanıt yoktur. Tiroit bezini uyarıcı (TSH) hormonunda azalış ya da artış göstermediği bilinmektedir. Folikül uyarıcı hormon sentezi ise özellikle menapoz aşamasından sonra artış gösterir. Çünkü yumurtalıklarda östrojen hormonu yapımı azalmıştır.

Hipotalamus: Yaşlanma sürecinde hipotalamusta gerçekleşen olaylar oldukça karmaşıktır; bu konuda yorum yapmak da oldukça güçtür. Yalnız sinirsel ileti açısından katekolaminler ve asetilko-linin direkt uyarıcı etkileri yaşlılıkta artmaktadır. Büyüme Hormonu: Yaşa bağlı olmaksızın, dinlenme halindeyken, bir gece aç kalındığında plazmadaki bazal büyüme hormon düzeyleri en hassas yöntemlerle bile saptanamayacak kadar azalır. Yaşlı-genç ayrımı fark etmeksizin, kadınlarda erkeklere oranla bazal deSer olarak büyüme hormonu daha yüksektir. Bu saydıklarımızın yanı sıra, daha birçok özellikleri de değişken olan büyüme hormonunun yaşlanma ile bağlantısını saptamak güçtür. Tiroit Bezi: Tiroit bezinde yaşlanma sürecinde ortaya çıkan anatomik değişiklikler en düşük düzeydedir. Çünkü yaşlılıkta da, sağlıklı kişüerin tiroit bezleri gerektiği biçimde etkinlik göstermektedir. Hormonal açıdan saptanan azalmalar ise tiroit bezinin gerilemesinden kaynaklanmamaktadır; metabolik etkinliklerin azalması sonucunda ortaya çıkan bir değişikliktir. Adrenal Bezi:Adrenal bezinin yaşlanma ile ilgili olarak gösterdiği yapısal ve işlevsel değişiklikler, türlere özgü niteliktedir. Yumurtlama aşamasındaki alabalığın adrenal bezinin kitlesel hipertrofi-si ve hiper etkinlik göstermesi, belki de en dramatik örneği oluşturmaktadır. însan adrenal bezinde kitlesel bir değişme gözlenememesine karşınbazı mikroskobik farklar vardır. Adrenal bezle ilgili kortizol hormonunun yaşın ilerlemesiyle kandaki düzeyi değişmeden kalmakla birlikte, yayınlanma hızı % 30 oranında azalır. Dehidroe-piandrosteron ve androsteron olarak bilinen adrenal streoit hormonların üretimleri yaşlılıkta azalmaktadır.

Pankreatik Hormonlar – însulin: Glukoz toleransının yaşlanma ile aşamalı olarak azaldığı iyi bilinmektedir. Bu durum insulin düzeylerinin değişmesiyle açıklanmaya çalışılmıştır, fakat bazı çalışmalarda da bunun tersi durumlar saptanmıştır.

Bir başka pankreatik hormon olan glukagonun salgılanmasındaki değişiklik, yaşlanma ile glukoz toleransının azalmasından sorumludur. Gonadlar Testosteron: Bireysel değişikliklerin çok fazla olmasına karşın, cinsel ilginin yetişkin erkeklerde ilerleyen yaş ile paralel bir azalma gösterdiği bilinmektedir. Yaşh kadın ve erkeklerdeki cinsel eğilimlerin, geçmiş yaşam süreçlerinde kazandıkları deneyimlerle yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Yaşlılıkta cinsel etkinlik farklılaşmasının, bazı endokrin işlev değişmelerinden çok, bu olgudan kaynaklandığına inanılmaktadır.

Kan plazmasındaki testosteron düzeylerinin saptandığı ilk çalışmalarda yaşlanma ile hormon düzeylerinde bir azalma olmadığı bulunmuştu. Oldukça yeni çalışmalarda ise durumun farklı olduğu saptanmıştır. Adolesans döneminden erişkin bir birey oluş dönemine kadar, plazma testosteron düzeyleri büyük bir artış gösterir, bunun ötesinde ise 50 yaşma kadar herhangi bir azalma görülmez. 50 yaş smırı aşıldığında ortalama değerlerin azalması söz konusudur. 80-90 yaş grubundaki kişiiurin ortalama testosteron değerleri 50 yaşın altındaki grubun ortalama değerinin ancak % 4O’ı kadardır. °/o 60′lık bir azalma söz konusudur. Burada önemle belirtilmesi gereken bir nokta da, 80 yaşındaki bir erkeğin testosteron düzeyi 20 yaşındaki bir delikanlı ile aynı olabildiği gibi, normal bir kadının sahip olduğu testosteron düzeyi kadar da düşük olabilir.

Hormonun kandaki düzeyinin mutlak değer olarak artıp azalması kadar, fizyolojik olarak aktif biçimde olmasının da önemi büyüktür. Östrojen ve Progesteron: Yaşlanma ile değişken bir paralellik göstermekle birlikte, kadınlarda östrojen hormonu azalması az çok erkeklerdeki testosteron azalışına benzemektedir. Yaklaşık 40 yaş dolaylarında östrojen hormonu salgısı azalmaya başlamakta ve bu durum menapoz olayı ile aşağı yukarı zamandaş olmaktadır. Unutulma-

ması gereken bir gerçek ise zamanlamanın bireyler arasında büyük farklılıklar göstermesidir. Östrojen hormonu salgısmdaki azalma 50-60 yaşlar arasında da sürer. Ondan sonraki dönemde ise hormon düzeyi kararlı kalır. Yaşlı kadınlarda yumurtalıklar östrojen hormon salgısını tümüyle durdurur.

Kandaki Östrojen hormon düzeyleri % 70-90 arasında azalma gösterir. İdrar yoluyla atılan biyolojik olarak aktif hormon düzeyleri ise. menapoz öncesi düzeylerin beşte birine düşer. Yumurtalıkların tümüyle sentezini durdurduğu östrojen hormonu, yaşlı kadınlarda periferik olarak sentezlenmeyi sürdürür. Kadınlarda östrojen hormonunun yanı sıra, az da olsa erkek cinsiyet hormonu, testosteron sentezi ”de yapılır. Erkeklerde ise testosteronun yanı sıra, az da olsa östrojen hormonu salgısı vardır. Yaşlılıkta kadınlardaki testosteron salgısında bir değişiklik olmamasına karşılık, erkeklerdeki östrojen salgısında yaşlanmaya paralel bir azalma görülür.

Erkeklerde testis ve adrenal bezlerinde kayda değer Ölçüde progesteron hormonunun sentezlen-diği görülür. Yaşlanmaya paralel olarak bu hormon düzeylerinde de % 40′lık bir azalma görülür.

Organizmanın endokrin sisteminde, yaşlanmaya paralel bazı değişmeler olduğu bir gerçektir. Tüm endokrin bezlerin ya da aynı bezin salgıladığı tüm hormonların aynı ölçüde etkilendiklerini söylemek yanlış olur. Bütün bunlara karşın, bu konudaki bilgilerimizin oldukça sınırlı olduğunu ve teknik sınırlamaların bir engel oluşturduğunu da akılda tutmak gerekir. Hormonların etkilerini gösterdikleri hedef dokuların da, bu süreç içerisinde yanıt yönünden farklılık gösterebileceğini de belirtelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder