28 Nisan 2010 Çarşamba

10 Soruda Grip Aşısı…


Mevsim değişikliğiyle grip hemen herkesi etkiliyor. Özellikle çalışanlarla öğrenciler risk altında, beraberinde aileleri de elbette. Grip aşısı ne derece etkili olur ve kimler aşı yaptırmalı ya da ne zaman yapılır gibi merak edilen her sorunun yanıtını burada vermeye çalışalım:
1. Neden grip aşısı olmalıyız?
Hemen tüm virüs hastalıklarında olduğu gibi gripte de hastalık etkenini yok eden antibiyotik benzeri ilaçlar olmadığı için, sağlık, sosyal ya da ekonomik nedenlerle hastalanması istenmeyen kişilerde aşı yapılması uygun olmaktadır.
2. Kimler aşı olmalı?
3. Kimler için sakıncalı, zararı var mı?
Aşı virüsü yumurtadan üretildiği için, yumurtaya maruz kalınca şoka girecek derecede alerjisi (anaflaksi)olanlar, daha önce grip aşısı olduğunda aşırı alerjik reaksiyon göstermiş olanların yanı sıra, hamileliğin ilk üç ayı içindeki kişiler doktorlarına danışmadan aşı olmamalıdır.
4- Aşı nasıl korur?
Hastalık etkeni olabilecek virüsler öldürülerek, hastalık yapma özelliği yok edilir. Bu virüsler vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi uyarılmış olur. Daha sonra hastalık etkeni virüs girdiğinde, hazırlıklı olan bağışıklık sistemi, virüsü tanıyarak, hastalık yapmasına fırsat bırakmadan etkisiz hale getirir.
5- Grip aşısının bileşimi nedir?
Grip aşısı, öldürülerek hastalık yapma gücü yok edilmiş grip (influenza) virüsleridir. Kol kası içine iğne ile zerk edilir.
6- Etkili olacak virüs nasıl belirleniyor?
Dünya Sağlık Örgütü tüm dünyada yaygın izleme merkezleri aracılığıyla, grip hastalarını izlemeye alır. Hastalarda yapılan tahlillerle, hastalık etkeni virüsler belirlenir ve böylece salgın yapma ihtimali olan virüsleri belirleyerek aşı üreticisi firmalara duyurur ve o yıl uygulanacak olan aşıların içerikleri belirlenmiş olur.
7 – Neden her yıl aşı olmalıyız?
Gribe yol açan çok sayıda virüs var. Her yıl bunlardan bazılarının salgın yapma olasılığı artar. Her yıl o virüslere özel aşı hazırlandığı için aşının her yıl yapılması gerekmektedir. Ayrıca önceki yıldaki aşı nedeniyle oluşan bağışıklık da giderek azaldığı için yeni aşı gereği olmaktadır.
8– Ne zaman aşı olmalıyız?
Grip havaların soğuk olduğu dönemlerde ortaya çıkar. Ülkemizde bu dönem, Ekim ile Nisan ayları arasındaki süredir. Aşının koruması için, virüsle karşılaşmadan önce uygulanması gerekir. Aşının etkili bağışıklığı oluşturması için uygulandıktan sonra 8-10 günlük süre geçmesi gerektiği için, Eylül ayından itibaren Nisan sonuna kadar herhangi bir zamanda uygulanabilir.
9- Antiviral ilaçlar gribi önler mi?
Son yıllarda piyasaya verilen bazı antiviral ilaçlar vardır. Bunlar virüsün vücutta çoğalmasını önleyerek etki ederler. Gripte, hastalık etkeni olan influenza virüsü vücuda girdikten sonraki ilk 48 saat içinde kullanıldıkları taktirde, önleyici olarak etkili olabilmektedir. Hastalık oluştuktan sonra bu ilaçların kullanımının bir yararı olamamaktadır.
10- Grip aşısı nerede yapılır? Ücretsiz midir?
Grip aşısı, öncelikle hastaneler, sağlık ocakları ve eczaneler olmak üzere her yerde yapılabilmektedir. Ülkemizde 65 yaşından büyük kişiler, Şeker hastaları, Astım hastaları, Kronik akciğer hastaları (bronşit vb.), Kronik kalp ve damar sistemi hastaları, Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (kronik kan hastalığı – hemoglobinopati – olanlar, kanser hastaları, immünosupressif kullananlar) Huzurevi, bakımevi vb. ortamlarda yaşayanlar Böbrek bozukluğu olanlar ile 6-18 yaş arasında olan ve uzun süreli aspirin tedavisi kullanmak zorunda olan çocuk ve gençler uygulanması zorunlu olarak belirlenmiştir. Bu kişiler sosyal güvenlik kurumlarından sağlık sigortalı iseler, aşı bedelleri bu kurumlarca ödenmektedir.

Hastalığı eğitim, aile ya da iş yaşantısı açısından istenmeyen kişilerin yanı sıra, kronik akciğerr, kalp, böbrek, şeker hastaları, sürekli kortizon ya da kanserde uygulanan kemoterapi gibi ilaçlara bağlı olarak bağışıklığı azalmış kişiler, doğuştan bağışıklık eksikliği bulunanlar, AIDS hastaları, bu gibi hastalara bakmak durumunda olanlar, 65 yaşını aşmış yaşlılar, bakımevleri ve yatılı okullar gibi toplu ortamlarda yaşayanlar, grip mevsiminde gebe olanlar, ve tüm sağlık personeli aşı olmalıdır.

Hasta Olduğunuzu Anlayabilirsiniz

Bedenimiz bir takım işaretlerle bizlere hastalık sinyalleri verir. Bu bazen bir renk değişikliği, bazen de hafif ağrılar olabilir. Uzmanlara göre hasta olduğunuzu anlayabilmeniz için sadece gözünüze, ayak bileğinize, avuç içlerinize ve tırnaklarınıza bakmanız yeterlidir.
Bir dakika boyunca alıp verilen nefesin sayılmasıyla bile hastalığa yakalanıp yakalanılmadığının belirlenebileceğini ifade eden uzmanlar, “Eğer dakikada onbeş ya da daha az nefes alıp veriyorsanız ciğerlerinizin sağlıklı olduğu söylenebilir, fakat bu sayı onbeşten fazla çıktıysa bir sorun olduğu söylenebilir.” diyor.
Tırnakların insan sağlığında önemli bir gösterge sayıldığı vurgulanan açıklamaya göre;

"Tırnaklarınızda mavilik ya da morluk görmeniz bir kalpp hastalığıyla karşı karşıya olduğunuza işaret edebilir. Tırnaklarınızın üstünde tümsekler bulunuyorsa ve kalın tırnaklarınız varsa solunum yollarınızda bir sorun olabileceği söylenebilir. Aynaya yaklaşın ve bir gözünüze dikkatlice bakın. Göz bebeğinizin çevresinde bulunan iris tabakasının etrafında beyaz bir daire olması kolesterol seviyenizin yüksek olduğu anlamına gelebilir.
Avuç içlerinize bakmanız karaciğeriniz hakkında bilgi sahibi olmanıza yardımcı olabilir. Kırmızı ve lekeli avuç içi sorunlu karaciğerrin işaretçisi olabilir. Günümüzde gittikçe yayılan alzheimer ile savaşmak için hafızanızın ne kadar güçlü olduğunu sürekli kontrol edin.

İşte size basit bir test:
Düz bir yüzeye on adet eşya koyun ve on saniye bakıp gözlerinizi kapatın. Eşyaların çoğunu hatırlamıyorsanız önlem almalısınız. Yere yatarak bacaklarınızı dümdüz uzatın. Bir bacağınızı havaya kaldırın, birinin ayağınıza basmasıyla bacağınız yere düşüyorsa kaslarınızda zayıflık olabilir.
Yere bir metre uzunluğunda bir çizgi çizin. Üzerinde rahat rahat yürüyebiliyorsanız, vücudunuzun koordinasyonu iyi işliyor demektir. Vücut şekliniz elmaya benziyorsa, yani yağlarınız belinizin çevresinde toplanıyorsa, kalp sorunu yaşama riskiniz taşıyorsunuz demektir.
Her üç saatte bir tuvalete birden çok gitme ihtiyacı mı hissediyorsunuz? Diyabetin en erken alarmlarından biri sık sık tuvalete gitmektir. Eğer dişleriniz kanıyorsa, kalbiniz tehlikede anlamına gelebilir. Baş parmağınızla ayak bileğinizin arka kısmına bastırın. Eğer bastırdığınız noktada çok fazla çukurluk oluşuyorsa, o zaman kalp, akciğer, böbrek sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.”
Yalnız çok önemli bir konuya dikkat çekmeliyiz; asla ve asla kendi kendinize teşhisler koymamaya çalışın, gereksiz endişe ve korkulara kapılabilirsiniz. Şüphelendiğiniz bir durum olduğunda mutlaka bir uzmana danışmalısınız.

Şeker Hastalığı ve Oruç



Eğer diyabetliyseniz, oruç tutmadan önce kesinlikle doktorunuz ile görüşmelisiniz. İstenmeyen durumlarla karşılaşma riskiniz oldukça yüksek olduğundan kontrollerinizi yaptırıp önerilen diyete uymalısınız.
Diyabetlilerin genel olarak kan şekeri seviyelerini dengede tutabilmeleri için aç kalmamaları gerekiyor. Sağlıklı kişiler üç öğünle yetinirken diyabeti olanların üç ana, üç ara öğünle günde altı öğün beslenme şekline uymaları istenir. Öğün atladığında hipoglisemiye kan şekerinin fazlasıyla düşmesine ve uzun süre aç kalındığında bir sonraki öğünde fazla yemek yenilmesi de hiperglisemiye yani kan şekerinin yükselmesine neden olacaktır. Sık aralıklarla yemek yendiğinde insülin dengesi de korunmuş olur.

Kan şekeri diyetle kontrol altına alınan hastalarda oruç tutmanın ilaç yada insüline geçişte ve diyabet hastalığının diğer komplikasyonlarının da ortaya çıkmasında büyük etkisi olduğu belirtiliyor. Bu nedenle ilaç yada insülin kullanan diyabet hastaları ara öğünleri kesinlikle atlamamalı ve proteine ağırlık vermelidir.
İnsülin hormonu, alınan gıdaların vücutta kullanılması yada depolanmasında yeterli olamadığından diyabet hastalarında esas olan diyet ve egzersizdir. Gerektiğinde ise ilaç ya da insülin takviyesine geçilebilir.
Bu anlamda açlık ve susuzluk gerektiren oruç, şeker hastalığını kontolden çıkarabilir ve istenmeyen sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalınabilir.
google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);

Akdeniz Anemisi

Akdeniz anemisi diğer adıyla Talasemi, dünyanın pekçok bölgelerinde rastlanan genetik olan bir çeşit kan hastalığıdır. Akdeniz anemisinin 2 biçimi mevcuttur: Akdeniz anemisi taşıyıcılığı ve Akdeniz anemisi hastalığı .Taşıyıcı kişiler bu hastalığı taşımalarına rağmen hiçbir belirti vermeden sağlıklı bir yaşam sürerler.Taşıyıcı kişilerin akdeniz anemisi oldukları kan testiyle anlaşılabilir. Anne ya da baba taşıyıcıysa bebeklerine bulaştırdıkları hatalı genle bebeklerinde Akdeniz anemisine sebep olabilirler.
Akdeniz anemisi alyuvarlarda var olan hemoglobin molekülünün kalıtımsal bir çeşit hastalığıdır. Hemoglobin molekülünde, globin zincirlerinden bir veya birkaçının sentez hızında azalma veya tüm yokluk mevcuttur. Türkiye’de en sık görülen, beta zincirlerinin sentez hızındaki azalmaya bağlı olan beta talasemidir. Beta zincirleri ile birleşmesi gereken alfa zincirleri, kararlı tetramer oluşturmadıklarından, kemik iliğinde, alyuvarların henüz olgunlaşmamış erken dönemlerinde, hücre içinde çöker ve kırmızı kürelerin parçalanmasına neden olurlar. Bunun neticesi ise kansızlıktır. Akdeniz anemisinde, alyuvarlar hemoglobin sentezi azaldığı için içleri boş görülür.
Teşhiste bu görünüm birinci aşama testi olarak mühimdir. Bozulan dengeyi düzeltmek amacıyla ilk olarak kemik iliği normalin on on beş katına dek ulaşabilen sayıda kan hücreleri yapımına başlar. Ancak etkili olamaz.Hemoglobindeki kalıtsal problem hâlâ devam ettiği için bu hücreler de erkenden yıkılır. Karaciğer ve dalak gibi kan yapan diğer organlarda da ytekrardan kan yapımı başlar. Kemik iliğinin çok çalışması ve genişlemesi neticesinde özellikle yüz kemiklerinde değişiklikler meydana gelir ve yüzün görünümü bozulur. Alyuvarların parçalanmasıyla açığa çıkan demire ek olarak tedavi amacıyla yapılan kan aktarımları sonucu, vücutta demir birikir. Bunlara ek olarak yeni eritrositler için demirin emilimi de artmaktadır. Tüm bu saydığımız sebeblerle biriken demir, kalp kası, karaciğer,pankreas gibi çok mühim organlara çöker ve bu yeni problemler hastalığı daha da ciddileştirir. Septomlar bu hastalıkta bebek dünyaya geldiğinde normaldir. Beş altı ayı akabinde kansızlık septomları meydana gelir.
Bu aylardaki bebeklerde kansızlık en çok demir eksikliğinden oluştuğu için, ilk düşünülen demir eksikliği anemisidir ve yanlış olarak demir tedavisi uygulanır. Akdeniz anemisi böyle bir tedaviyle düzeltilemeyeceğinden,belirtiler ağırlaşarak sürer. Karın büyür; zira dalak ve karaciğer büyümektedir. Bebek yemeden içmeden kesilir, gelişmesi iyice yavaşlamıştır. Daha sonra iskelet sisteminde de birtakım değişiklik olur.Burun kökü çöker, elmacık kemikleri daha belirgin duruma gelir. Şayet, hala bu belirtiler meydana gelmeden, doğru teşhis konur ve bir an önce doğru tedavi yapılırsa, organ büyümesi meydana gelmez,yüz şekli değişmez ve gelişmede normale yakın olur.Türkiye’nin kimi yerlerinde Akdeniz anemisi taşıyıcılığı çok fazladır. Şu anda incelenmeyen bölgelerimizin sayısı da çoktur.






Akdeniz anemisi taşıyıcılığı ne anlama gelir?
Akdeniz anemisi taşıyıcılarının pek çoğu bu hastalığı taşıdıklarının farkında bile değildirler fakat Akdeniz anemisi hastası bir bebekleri olduklarında veya özel kan testini yaptırdıklarında anlarlar. Akdeniz anemisi taşıyıcısı kişilerde alyuvarlar daha küçüktür ve içleri daha boş görülür. Taşıyıcılarda hemoglobin molekülünün küçük fraksiyonu, HbA2 konsantrasyonu normal insanlara göre daha yüksek orandadır.Akdeniz anemisi taşıyıcılığı, anne, babadan çocuklarına geçebilir, kalıtsaldır ve ömür boyu devam eder.
Akdeniz anemisi taşıyıcıysanız bunun neticeleri ne olabilir?
Akdeniz anemisi taşıyıcısı olduğunuzu bilmeniz çok mühimdir. Zira, anne ve babanın her 2’si de taşıyıcıysa, ağır bir kan hastalığı olan Akdeniz anemili çocuğunuz olabilir.
Akdeniz anemisi taşıyıcısı olduğunuzu nasıl anlarsınız?
Özel bir kan tetkiki yaptırmanız icap ediyor. Hekimler alyuvarlarınızın çapını ve hemoglobinA2 düzeyinizi ölçerek tespit edecekler. Kan testi yapılmadan taşıyıcının ortaya çıkması mümkün değildir.
Akdeniz anemisi taşıyıcısı hasta mıdır?
Hayır hasta değildir. Herhangi bir tedaviye gerek yoktur.
Akdeniz anemisi taşıyıcısı diğer hastalıklara daha çok mu yakalanır?
Hayır .
Herhangi bir tedavi Akdeniz anemisi taşıyıcılığını değiştirebilir mi?
Hayır.
Akdeniz anemisi taşıyıcılığı, Akdeniz anemisi hastalığına dönüşebilir mi?
Hayır.
Akdeniz anemisi taşıyıcısı olduğunuzu bilmeniz niçin önemlidir?
Şayet Akdeniz anemisi taşıyıcısıysanız hafif bir kansızlığınız olabilir. Bu kansızlık hatalı olarak diğer kansızlık sebepleriyle, özellikle demir eksikliği kansızlığıyla karıştırabilir ve taşıyıcıya demir eksikliği sanılarak demir tedavisi yapılır. Halbuki taşıyıcılarda demir yüksek olabilir ve buna ek olarak demir verilmesi zararlı etki yapabilir.Bu genetik hastalıkta anne ve baba taşıyıcıysa, her gebelikte yüzde 25 ihtimalle normal, yüzde 50 taşıyıcı ve yüzde 25 oranında da hasta çocuk sahibi olabilirsiniz.

Partnerinizin Alışkanlıkları Sizin Sağlığınızı Etkiliyor

Siz sağlığınıza çok dikkat ettiğinizi düşünebilirsiniz. Oysa ki birlikte yaşadığınız kişinin yaşam şekli alışkanlıkları ister istemez sizi de etkiliyor, siz de farkında olmadan zararını görüyorsunuz. Öyleyse size zarar veren bir takım alışkanlıkları belirleyerek en az seviyeye düşürebilirsiniz.


Eğer eşiniz çok stresliyse sizde de yüksek tansiyona bağlı kalp krizi riski olabilir. Egzersiz yaparak stresinizi azaltabilirsiniz ve bırakın eşiniz hafta sonları arkadaşlarıyla futbol oynama gitmek istiyorsa gitsin, size de faydası olacaktır.
Son araştırmalar ile az uykunun kilo aldırdığı kanıtlandığına göre uykularınız en az 7 saat olmalı, az uykunun zararı olduğu gibi fazla uykuda zararlıdır. Eğer eşiniz siz yattıktan sonra yanınıza geliyorsa sizi uyandırabilir uykunuz bölünür, mümkün olduğunca uyku zamanınızın birlikte olmasına özen göstermelisiniz. Az uyku metabolizmayı yavaşlattığından daha az kalori yakılır. Siz de eşinizle birlikte yatmadan önce muz ve hurma gibi yiyecekleri yiyebilirsiniz. Bu meyvelerde bulunan triptophan maddesi serotonine dönüşürve uyumanızda kolaylaşır.
Seks, oxytosin hormonu salgılanmasını sağlıyor ve cinsel enerji düzeyi yükseliyor. Partneriniz isteksizse sizinde tüm enerjinizi etkiler. Öncelikle birbirinize ve cinselliğe vakit ayırmalısınız, dokunmalarla cinsel enerjinizi yükseltebilirsiniz.
Eşinizin sağlıksız besleniyor olması sizin de sağlıksız beslenmenize sebep olur, birlikte yemek yediğinizden etkilenmemeniz imkansız görünüyor. Beslenme şeklini değiştirmek tamamen size bağlı. Pratik hazırlanabilecek daha sağlıklı yemek çeşitlerine önem vermelisiniz. Koleterol sorunu olmaması için ızgara çeşitleri ve sebze yemeye alışmak zor olmasa gerek.
Ve mutsuzluk… eğer eşiniz mutsuz ifadelerle herşeyden şikayet ediyorsa sizi depresyona yaklaştırıyor demektir. Erkekler depresyondayken hayatlarına giren kadın onlara iyi gelir yalnız kadınlar için aynı şey söz konusu değil. Bunun için önce kan şekeri seviyelerinizi dengede tutmalısınız, öğünleri çoğaltıp sağlıklı yemeklerle elbette. Durum saandığınızdan daha ciddi boyutlarda olabilir öyleyse mutlaka yardım almalısınız.

Meckel Çıkmazı

Meckel divertikülü ince bağırsağın son bölümünde açılan bir kesedir ve bazen mide dokusuyla astarlanır. Bazı bireylerde doğuştan var olduğu için bir sorun yaratmaz.Belirtiler divertikülün kanadığı, tıkandığı veya iltihaplandığı zamanlarda ortaya çıkar. Tıkanıklık, karnınızın üst sağ tarafında ani ve acılı ağrılara sebebiyet verir. Bu belirtinin yaygın olması, apandisit ve safra kesesi hastalığından kaynaklanır. Meckel divertikülünün teşhisi zordur.
Teşhisi gerçekleştirmek için uygulanan en iyi yöntem, radyoaktif bir boyanın kan akışına enjekte edilmesidir. Bu boya divertikülün içinde dolaşır ve bir nükleer ilaç taramasında parıldar. Divertikülüm intususepsiyon (besinin dokuya karışması) adı verilen ve bağırsakta oluşan bir tıkanıklığa sebep olursa, bu tıkanıklık röntgenlerde görülür.İltihaplanmalar genellikle antibiyotiklerle tedavi edilir. Kanama kapsamlıysa, kan nakli yapılabilir. İhtiyaç halinde ise, divertikülümün alınması gereklidir
Glütenin Gizli Kaynakları
Çölyak hastasıysanız glüten içeren yiyecekleri yememelisiniz ve bu maddeyi içeren ilaçları kullanma¬malısınız. Bazı besinler glutensizdir, örneğin;donmuş et, kümes hayvanları, balık, sebzeler, meyve ve süt gibi.
Çölyak hasta insanların ana problemi ticari amaçlı üretilen besinlerin etiketlerinde glüten içerip içermediğinin belirtilmemesidir.Bu nedenle, genel bazı kuralları izlemelisiniz ve glüten içerebilecek bazı besin maddeleri üzerinde çalışmalar yapmalısınız. Ticari amaçla üretilen her besin maddesinin etiketini incelemelisiniz. Eğer etikette ‘Yenilmemesi gerekenler’ bölümündeki maddeler bulunuyorsa, bu yiyeceği yemekten kaçının.
‘Yenilebilir’ köşesindeki yiyecekler için serbest glüten oranını doğrulamanız gerekmektedir. Ayrıca imalatçıyla irtibata geçmeli veya çölyak hastalığı organizasyonlarından, korunmuş olan besinlerin listesini araştırmalısınız.
Bu bilgilerin bazılarına bu kitaba bağlı web adresinden de ulaşabilirsiniz. Bu web sitesi sizi serbest glüten oranı olan besinleri nasıl seçeceğiniz, seyahatte yemek yerken bu tür besinlerden nasıl korunacağınız hakkında, glüten içeren ilaçlardan nasıl uzak duracağınız ve diğer çölyak hastalığı hakkında bilgi veren sitelere nasıl ulaşacağınız hakkında bilgilendirir.
Bunların yanı sıra doktorlar yulaf içeren besinler yemenizden kaçınmanızı önerirler. Ama bazı doktorlar yulaflı besinleri şekersiz diyet kapsamında onaylamaktadırlar. Doktorunuza mutlaka danışınız.

Kötü Emilim

Kötü emilim, ince bağırsağın; besinleri, vitaminleri ve mineralleri emerek kan dolaşımına katma görevini gerçekleştirememesidir. Emilememiş besinler katı dışkı yoluyla vücuttan atılır.
Kötü emilim birçok nedenden kaynaklanabilir; bunlar, kronik pankreatit, midenin ya da ince bağırsağın bir kısmının alınması, laktoz hassasiyeti, iltihaplı idrar hastalığı, divertiklöz ve çölyak hastalığıdır.Kalp yetmezliği ve kan damarlarındaki iltihaplanmalar kardiyovasküler hastalıklardır. Bunlar bağırsak astarının büyümesinden kaynaklanarak besinlerin emilmesine engel olurlar.
SEMPTOMLAR Kötü emilim nedeniyle ishal ve kilo kaybına maruz kalabilirsiniz. Kansızlık, vitamin ve mineral eksikliği de bu duruma dahildir.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ Kötü emilimin teşhisi için doktorunuz tıbbi geçmişinizi değerlendirecek ve kansızlık oranına bakmak için kan testi uygulayacaktır. Ayrıca dışkınızda, vücut tarafından emilmemiş yağ oranını değerlendirecek ve ince bağırsağınızdaki dokudan bir biyopsi örneği alacaktır. Bu işlem ağızdan bir borunun bağırsaklara doğru sokularak dokunun alınmasıyla tamamlanır. Tedavi, temel nedenler baz alınarak uygulanır.
google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);

Karsinoid Tümörler

Karsinoid tümörler, apandisitte, bağırsakta ve akciğerde oluşan nadir bir kanser çeşididir. Büyüdüklerinde bu tümörler, büyük oranlarda serotonin hormonu ve diğer aktif maddeler salgılar.
Tümörün yayılmadığı zamanlarda genellikle belirtiler görülmez. Bu tür vakalarda, kan akışında bulunan serotonin, ishale, boyunda ve yüzde cilt kızarmalarına ve beraberinde karın kramplarına, hırıltılı solunumlara ve göz şişkinliklerine sebep olur. Yayılmış olan bazı karsinoid tümörler ölümcül olabilirler. Bunun tersine, hormon üretmeyen ve problemlere sebebiyet vermeyen nadir türde karsinoid tümörler de vardır.
Kan ve idrar testleri aşırı serotonin belirtilerini doğrulamak için kullanılır. Bu durumu doğrulamak için bilgisayarlı tomografi ve ultrason da kullanılabilir. Erken teşhis edilen tümörler, cerrahi yolla alınabilir. Kemoterapi, bu tümörlerin boyutunun küçültülmesi için yardımcı olabilir. Doktorunuz sizi, aşırı serotonin etkisini azaltmak, hırıltılı solunumu, cilt kızarmala¬rını ve ishali azaltmak için reçetelendirebilir

Safra Kesesi Ve Safra Kanalı Kanseri

Safra kesesinde ve safra kanalında kanserli tümör, nadir olarak görülen bir durumdur. Safra kesesi taşı bulunduran insanlarda bu risk kısmen de olsa yüksektir.Safra kesesi ya da safra kanalı kanseri, ilk başta belirtilere ya da karnın sağ üst tarafında kolay incinmelere sebep olmaz. Sarılık, cilt kaşınması ve kilo kaybı diğer belirtiler arasındadır.
Doktorunuz, sizde kanserden şüpheleniyorsa, ultrason testi isteyebilir. Kanser yayılmamışsa safra kesesi ve safra kanalları cerrahi müdaheleyle alınabilir. Eğer kanser karaciğere ya da diğer organlara yayılmışsa tedavi yöntemleri etkisiz kalacaktır.

Karaciğer Apsesi ( Çıbanı )

Apse, ince bir çeperin iltihap birikimiyle kaplı olmasıdır. Karaciğerdeki apse, genelde ya bağırsaklardaki iltihapta dolaşan bir bakteriden (apandisit veya divertiküloz sonucu) ya da amibiyaz adı verilen parazitli bir enfeksiyondan dolayı ortaya çıkar. Apse ateşe, titremeye, mide bulantısına, kusmaya, karnın sağ üst tarafında (karaciğerin bulunduğu yer) ağrılara ve kilo kaybına sebep olur.
Karaciğer apsesine dair şüpheler ultrason veya karaciğerin bilgisayarlı tomografisi sayesinde doğrulanır. Kan testleri iltihaba sebep olan bakterileri ortaya çıkartır ya da iltihaplı bölgenin numunesinin alınabilmesi için ultrason kullanılabilir. Apsenin akıtılması için benzer yöntemler kullanılır. Dolayısıyla tedavi için damardan alınan ilaçlar önerilir.

Safra Kesesi Hastalığı




Safra kesesi, safrayı karaciğerden alan bir ara duraktır, daha sonra sindirime yardımcı olabilmek için yemek sırasında safrayı, kasılarak bağırsakların içine gönderir. Bazı zamanlarda sıvı safra, safra kesesinde durdukça kristalleşir (küçük ve gittikçe büyüyen taşlar oluşturur). Birçok taş, kanallardaki bileşenlerden çok kolesterolün oransız bir biçimde gelişimi sırasında oluşur.

Amerikalıların yaklaşık yüzde onunda safra taşı bulunmaktadır ve bununla birlikte çoğunda asla belirti görülmez. Belirtiler, safra taşlan geliştiğinde (safradaki kimyasallar) ya da bakteriyal bir enfeksiyonun safra kesesi tahrik ettiği zamanlarda ortaya çıkar (safra kesesinin tahrişi). Buna ek olarak taşlar safra kesesinden ayrılıp, sistik kanalda, ana safra kanalında ya da pankreas kanalında dolaşıp bu kanalı tıkadığı zamanlarda da ortaya çıkar.

Çeşitli koşullar altında safra taşı riski artış gösterir. Bunlar:

Dişilik: Estrojen safradaki kolesterol seviyesini arttırır. Normal seviyedeki estrojen, bazen oral yolla alınan doğum kontrol haplarının ve hormon değiştirme terapisinin içindeki estrojenle karışarak artışa geçer. Bu da kadınların safra kesesi taşını oluşturmalarına yardımcı olur.

Hamilelik: Birkaç sefer hamilelik geçiren kadınlar safra taşına oldukça elverişlidir.

Obezlik: Belli bir kilonun üstünde olmak kadınlar için (erkeklerde görülmez) safra taşı yaratma riskini arttırır.

Hızlı kilo kaybı: Günlük 500 kaloriden az alımla gerçekleştirilen gıda rejimi, safra kesesi taşı riskini yüzde 20 oranında arttırır.
Safra kesesi taşma sahip olmak, (özellikle taş büyükse) az oranda da olsa safra kesesi kanserine sebep teşkil edebilir.

Kronik kolesistit (safra kesesinin tahrişi), safra kesesi taşları ve zayıf nitelikte bir enfeksiyondan kaynaklı, safra kesesi duvarının uzun süreli olarak iltihaplanması ve tahrişidir. Bu durum yıllar boyunca ya hiç belirtili göstermez ya da çok küçük oranda belirtilere sebep olur. Ama sonuç olarak, kronik kolestite sahip olan bireyler, ağrıları şiddetli ve ani olarak gelen kronik kolesistit saldırılarına maruz kalacaklardır.

Acalculous kolesistit, safra kesesinin safra taşı olmaksızın iltihaplanmasıdır ve bu akut iltihaplanmanın bir alt türüdür. Bu durumun, başka bir nedenden kaynaklanan hastalık larla (yaralanma, önemli müdahe-leler, önemli yanmalar, diabet veya doğumdan önce uzun süreli doğum sancısı çeken kadınlarda) gelişeceği bilinmektedir.

SEMPTOMLAR
Kolesistitin en yaygın belirtisi, karnın sağ üst tarafındaki ağrıdır. Akut kolesistitte ağrılar ani ve etkilidir. Bunun yanı sıra, soluk aldığınızda ve ani hareketler yapağınızda bu ağrılar çok fazla hissedilir. Ağrılar genellikle sağ omuzun arka tarafından yayılır. Ama karna izole olmuş şekilde de artar.Mide bulantısı ve kusma hissi, iştah kaybı ve ateş meydana gelebilir. Akut atak geçiren bireyler; bu ağrıları önceden de çektiklerini ancak kendiliğinden kaybolduğunu belirtmişlerdir. Büyük ihtimalle bu ataklar, küçük taşların geçici olarak tıkanmaya sebep olmasından dolayı ortaya çıkmıştır.

Sanlık, siyah idrar ve solgun katı dışkı bir taşın bir safra kanalını tıkadığı zamanlarda ortaya çıkar. Yüksek ateş ve titremeler, safra kesesinin delindiğini ya da enfeksiyon kaptığını gösterir. Bu da müdahele gerektiren bir durumdur. Bir safra kesesi taşı, pankreas kanallarını tıkadığı zaman, pankreatit belirtileri de gösterebilir.

TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Kolesistit belirtileri gösteriyorsanız acilen doktorunuzu aramalısınız. Doktorunuz beyaz kan hücrelerini ölçmek (yüksek oranı enfeksiyon belirtir.) ve karaciğerinizin işlevini görmek için bir parça kan alacaktır. Ultrason, doktorunuzun safra kesesi taşınızı görmesine ve safra kesesi duvarların enfeksiyondan kaynaklanan kalınlaşmasını görmesine yardımcı olacaktır.Nükleer tıp taraması safra kesenizin normal olarak işlemediğini görüntüleyecektir.

Enfeksiyon belirtileri gösteriyorsanız, yakından gözlemlenmeniz, ağrı kesici ve damardan antibiyotik almanız için hastaneye davet edilebilirsiniz. Akut kolesistit saldırılarına maruz kalmıyorsanız fakat aralıklı olarak belirtiler gösteriyorsanız safra kesesi taşınız var, demektir. Bunun üzerine, karaciğer işlevini görüntülemek amacıyla kan testine ihtiyaç duyulabilir. Doktorunuz ultrason yardımıyla safra kesenizi görüntülemek isteyebilir.

Safra kesesi taşının belirtileri, kanla ilgili olan pankreatit veya peptik ülser hastalıklarının belirtileriyle benzerlik gösterebilir. Bu nedenden dolayı, teşhisin konulması veya bu durumların ortaya çıkarılması için diğer testlere ihtiyaç duyulabilir. Doktorunuz bir taşın safra kanalını tıkadığından eminse, endoskopik retrograde koianjiyopankreatografi (ERCP) testini bu kanalı görmek için uygulayabilir.

Bir akut kolesistit atağından veya safra kesesi taşının bazı belirtileri ortaya çıktıktan sonra, genellikle safra kesesi taşıyla birlikte safra kesesinin alınacağı bir cerrahi müdahele gerekli görülebilir. Doktorlar bazen, diabet veya salmonella bakterisinden kaynaklanan kronik safra kesesi enfeksiyonu taşıyan hastalar için (belirtiler göstermeseler bile) cerrahi müdahele önerebilir.

Diyabet ve Stres ile Daha Yüksek Kan Şekeri


Bir çok kişi için stres, can sıkıcı ya da keyifsiz olarak ifade edilebilir, yalnız stresin diyabet hastalarına etkileri çok farklı olabiliyor.

Stres, diyabet hastalarının kan şekerlerinin yükselmesine ve hastaların insulin kullanmalarına neden olabiliyor.

Uzmanlara göre, stresle birlikte öğünlerin atlanması, egzersiz yapılmaması ya da yanlış beslenme de kan şekerinin çok yüksek veya düşük çıkmasına neden olabiliyor.

Uzmanlar, yalnızca yanlış yemek seçimlerinin kan şekeri değerlerini düşürdüğü inancının son derece yanlış olduğunu, kişilerdeki stresin de bu duruma birhayli etken olduğunu belirtiyorlar.

Uzmanlar, özellikle iş yerlerinde ortaya çıkan stresin, kan şekerini düşürmek için alınan insülinin işini zorlaştırdığının altını çiziyorlar.

KAPLICALAR

Çamur banyoları da şifalı mı?
Sudan sonra en yaygın kullanılan şifalı kaplıca unsuru doğal şifalı çamurlardır. Suya göre bazı avantajlan var. Lokal uygulanabiliyorlar. Daha derin ve rahat bir ısınma sağlıyorlar, içerdikleri mineraller ve bazı özel organik maddeler cilt üzerinden emilerek olumlu etkiler gösteriyor. Yaptığımız çalışmalar gösterdi ki, banyo uygulamasını çamurla kombine etmek sadece banyo uygulamasına göre daha etkin. Ama Türkiye’de çamur uygulamalan su uygulamalan kadar yaygın değil. Çünkü çamur daha ileri teknolojiler gerektiriyor. Alt yapı, ekipman kurulması, elemanlar yetiştirilmesi gibi bazı sorunlar var.
Çamur nasıl uygulanır?
İnsanlann aklına hep çamura bulanma fikri geliyor. Bu da yararlı ama çamur vücuda paket şeklinde uygulandığında çok daha etkili. Çamur belli aralıklarla, düzenli olarak uygulanmalı.
Kaç kür yeterli olur?
Çamur genellikle kaplıca tedavisiyle kombine uygulanıyor. 7-10 günlük, 15 günlük ya da 3 haftalık kürler şeklinde yapılıyor.
Hangi sağlık problemlerinde kullanılabilir?
Kireçlenme, romatoid artrit, ankilozan spondilit, fibromiyalji gibi romatizmal hastalıklarda ağn kesici etkisi vâr. Cilt bakımında da yarar sağlıyor. Hem dolaşımı artırarak hem de cilt fonksiyonlarını destekleyerek pürüzsüz, diri bir cilde kavuşmayı sağlıyor. Sivilce ve yağlı ciltlerde çok iyi sonuçlar veriyor, düzenli uygulandığında selülitleri yok ediyor. Araştırmalar, çamurun PID denen kadın üreme organlannın ciddi enfeksiyonu ile karakterize bir jinekolojik rahatsızlıkta da yararlı olduğunu gösteriyor. Yine bazı araştırmalara göre, çamur banyolan sedef tedavisinde de etkili.
Çamurun tıbbi etkisi kısa süreli mi?
Hayır. 6-9 aya varan iyileştirme süresi var. Bunlan kendi çalışmalanmız sonucunda da rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Çamuru evde de uygulamak mümkün mü?
Evet. Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı bir tebliğe göre, belli başlı şifalı çamurlann uygun koşullarda paketlenip kullanılması artık mümkün. Şu anda 5-6 tesis Sağlık Bakanlığı’ndan izin alıp çamuru paketleyebiliyor. Çamur paketleri eczanelerde ya da ilgili yerlerde satılıyor. Biz de hastalarımıza tavsiye edip kullanımlarını anlatıyoruz.
Çamur sahteyse yine faydalı olabilir mi?
Hayır. Bir çamura şifalı diyebilmemiz için bazı kriterler var. Çamurun fizoko-kimyasal analizinin yapılması gerekiyor. Kabaca 4 tip çamur var. Kullanılan çamurun bunlardan hangisine girdiğinin ispatlanması gerekiyor.
Türkiye nın en ıyı çamurları nerededir?
Araştırılmış, doğal çamurlar çok yaygın değil. İstanbul Üniversitesi’nin araştırdığı iki önemli çamur var. Bir tanesi Afyon Sandıklı Hüdai Kaplıcalan çamuru. Diğeri de Balıkesir’in Kepekler ilçesinde doğal ortamda oluşan Susurluk çamuru. Bir de Tuzla’da mineralli suyla kilin kanştınlmasından oluşan bir çamur var. Son yıllarda yaptığımız bir dizi çalışma sonucunda Tuzla’daki bu çamurun özellikle romatizmal hastalıklarda olumlu sonuçlar verdiğini gördük. Bu arada Sağlık Bakanlığı’nın Denizli’deki Sarayköy Umut Termal Tesisleri’ nde yaptığı analizler buradaki çamurun özel bir tip olduğunu gösterdi. Son olarak Dalaman’daki Therme Maris’te bulunan daha çok deniz çamuru niteliğindeki minarelli çamur da paketlenip kullanıma sunuluyor.

Kaplıcalarda Hastalık Bulaşır mı?

Kaplıca ve hamamlann sanki hijyenik olmayan, eski, iyi işletilmeyen, bakımsız mekanlarmış gibi bir imajı var. Oysa bizim bütün incelemelerimiz ve başka çalışmalar da gösteriyor ki, buralardan yan etki çok az çıkıyor. En çok korkulan hijyenle ilgili problemler aslında en az karşılaştığımız yan etki. Söz gelimi cilt sorunuyla ilgi düşündüğümüzde gerek su, gerek çamur uygulamalan zaten cildi destekleyici, sağlamlaştıncı etki gösteriyor. Hatta bazı suların mikrop öldürücü özelliği var. Sonuçta kaplıcalardaki sular akan, yenilenen, doğal ve mineralli sulardır. Insanlann genellikle yüzme havuzlarıyla ilgili olumsuz deneyimleri var. Ama burada da endişelenmeye gerek yok. Normal bir yüzme havuzunda bir su dezenfekte edildikten sonra neredeyse 6 ay kullanılır. Oysa bir kaplıca havuzundaki su 48 saat sonra artık aynı su değildir. Tabii geleneksel ortamların da modernize edilmesi önemli. Artık kendinizi tedirgin hissetmeyeceğiniz, temiz görünümlü, havuz kenannda sürekli bir görevlinin bulunduğu modern kaplıcalar var.

Kaplıcadan Önce Doktora Başvurmak Gerekir mi?

İdeal olan kaplıca tedavisine bu konuda deneyimli bir doktorun karar vermesi. Doktor hastasını muayene ettikten, gerekli tetkikleri yaptıktan sonra hangi kaplıcanın hastalığına iyi geleceğini belirler. Ama kaplıca tedavisi bin yıllara varan geçmişiyle geleneksel bir yöntem olduğu için çoğunlukla doktora başvurulmuyor. Bu durumda en iyimser tahminle hasta kaplıcadan yarar görmüyor. Biz buna hekimlik pratiğimizde çok rastlıyoruz. Doğru kaplıcaya doğnı hastalıkla gitse bile, uygulama doğru olmuyor. 2 gün kalabiliyor, çok yoğun ya da yetersiz uygulama yapabiliyor. Tavsiyemiz şu: Doktor genel tetkikleriyle birlikte hastayı kaplıcaya göndermeli. Kaplıca hekimi hastayı bir kez kür ortasında, bir kez de kür çıkışında kontrole almalı; daha sonra elde ettiği sonuçlan hastanın doktoruna göndermeli. Kaplıca tedavisini sigortanın karşıladığı sistemlerde süreç böyle işliyor. Örneğin Norveç’ten gelen hastalar Balçova’da tamamen bu sistemle tedavi ediliyor.

Kaplıca Kürü Sadece Banyo Uygulamasını mı Kapsıyor?

Hayır. Her gün 1 ya da 2 kez banyo var. Ama banyo bazen çamurla, bazen su içi egzersizlerle, bazen de hamam, sauna gibi uygulamalarla kombine edilebiliyor. Hastalığın tipine göre kişinin açık havada güneşe manız kalmasını isteyebiliyoruz.

KAPLICA SÜRESİ NE OLMALI?

Kaplıca tedavisi kür tarzında uygulanıyor. Bu süre en az 7-10 gün olmalı. 15 günlük, 3 ve 4 haftalık kürler de var. Süre hastalığın tipine, hastanın durumuna göre ayarlanıyor. Mesela diz kireçlenmesinde 7-10 gün süren uygulamayla 6 aya kadar varan iyilik elde edebiliyorsunuz. Ama romatoid artrit, ankilozan spondilit gibi bir durum söz konusuysa bu kür 15 gün daha iyisi 3 hafta sürmeli. Yine sedef tedavisinde kaplıca kürü 3 hafta devam etmeli.
SORU:
3.5 ay önce bir hayat kadınıyla korunmasız olarak ilişkiye girdim. Kadın, hastalığı olmadığını söyledi. Ama şimdi çok korkuyorum. Üroloji uzmanına gittim, kan testi yaptırdım. Eliza testi sonuçlarımda bir şey çıkmadı. Bir şikayetim de yok. Bildiğim kadarıyla AİDS, ilişkiden 3 ay sonra yapılan Eliza testiyle açığa çıkıyor. Gittiğim doktor da “Belli olmaz” dedi. Beni AİDS hastalığı konusunda bilgilendirirseniz sevinirim.

CEVAP:

Yurdumuzda AİDS hastalığı nadir görülmektedir. AİDS hastalığı olan kişi ile korunmasız girilen ilişkide 1 dahi hastalığa yakalanılması kesin bir durum değildir. 3 ay sonra yaptırdığınız tahlilin de temiz çıkması sizi rahatlatmalıdır. Şüpheli olarak girilen ilişkide doğru ve etkin korunma yapmamış olmak ciddi bir risk oluşturur, bu konuda çok titiz olunmalıdır.

Madura ayağı, atlet ayağı

TİNEA PEDİS (Madura ayağı, atlet ayağı)
Ayak parmakları arasında başlayan ve diğer kısımlara da yayılan bu enfeksiyonun klinik görünümü iltihaplı cerahat, pullar halinde dökülme, aşınma şeklindedir. En belirgin belirtisi, kaşıntı veya yanma hissidir. Tinea pedis türü deri lezyonları simetrik olarak dağılır. Enfeksiyon insandan insana geçer; hastalık temas yoluyla da bulaşır.

Bu rahatsızlık yüzme havuzlarından da bulaşabilir. Banyodan sonra ayaklarını kurulamayan ya da ayakları sürekli terleyen çocuklarda görülen bu rahatsızlığın tedavisi uzun süre almaktadır. En sık görülen belirtiler ayakta rahatsızlık hissi ve kaşınma, deride soyulmalar ve su toplamasıdır.

Tinea Pedis için önerilen modern tıp tedavileri:
Mantar önleyici kremler kullanılabilir, enfeksiyon durumunda antibiyotik içeren kremler uygundur.
Doğal sağlık tedavileri
■ Mantar için kullanılan ve rahatlatıcı özelliği olan çay ağacı, okaliptüs, lavanta ve homeopati alanında “patchouli” adıyla bilinen bitkinin yağı ile ayak banyosu yapflabilir. Ayak banyosundan sonra koku içermeyen bir kremle ayaklarınızı nemlendirebilirsiniz.
■ Ekinezya bitkisi de mantara karşı kullanılmaktadır. Ekinezya bitkisi ezilerek ayaktaki sorunlu bölgeye sürülebilir.
■ Sorunlu bölgeye yoğurt da sürülebilir çünkü yoğurdun mantar enfeksiyonlarını iyileştirici etkisi bulunmaktadır.
■ Mantar enfeksiyonlarına karşı savaşmak amacıyla, vücuttaki doğal ve faydalı bakterileri dengeleme görevini üsüenen “asidofil” tabletlerini kullanabilirsiniz.

Faydalı terapiler
Aromaterapi, herbalizm, homeopati, geleneksel Çin terapileri.

Evde yapabilecekleriniz

■ Çocuğunuzun ayaklarını temiz tutun; çocuğunuzun ayaklarında herhangi bir % çatlak varsa çocuğunuzu yüzme havuzlarından ve nemli yüzeylerden uzak tutun. Pamuklu çoraplar satın alın, çocuğunuzun ayaklarını sarmadan iyileştirmeye çalışın.

Testisimin Üzerinde Bir Parça Var

Soru: Sol testisimin üzerinde ona yapışmış bir parça var. Bu küçük bir parça ama hissediliyor. Biraz sert gibi ve dokunulduğunda bana acı veriyor. Acaba bu bir hastalık mıdır? Ne yapmalıyım?
CEVAP .
Bu gibi bir durumda bir üroloji uzmanı tarafından el ile muayene yapılmadan yapılan yorum hatalı olabilir. Ama bazen bilhassa gençlerin bu bölgeye odaklanmaları sonucu testisin üzerinde bulunan, spermlerin toplanmasını ve geçişini sağlayan, sıkıştırınca acıması doğal olan epiderm adlı organın sizdeki gibi bir hastalık sanılması durumuna rastlıyorum.

SIZINTILI BAĞIRSAK SENDROMU

SIZINTILI BAĞIRSAK SENDROMU
Bağışıklık sistemi üzerinde çalışmalar yapan Amerikalı doktor Zoltan P. Rona’ya göre, sızıntılı bağırsak sendromu tedavisi mümkün olmayan birçok kronik hastalı­ğın temel sebebini teşkil etmekte ve bağışıklık sistemini tahrip etmektedir. Sızıntı­lı bağırsak sendromu bağırsak bölgesinde oluşan bir sağlık sorunudur. Bu bölge hasta olan kişilerde geçirgen bir yapıya sahiptir.
Bağırsak duvarı hücrelerinde nor­malden daha büyük boşluklar bulunmaktadır. Bu boşluklar toksik maddelerin ba­ğırsağa geçmesini kolaylaştırır. Bakteriler, mantarlar, parazitler, toksinler, vücut ta­rafından sindirilmemiş olan proteinler, yağ ve diğer atıklar da bu şekilde kan dolaşı­mına karışır. Zararlı olan bu maddeler sağlıklı insanların vücutları tarafından ya yok edilir ya da dışarı atılır. Bu nedenle sızıntılı bağırsak sendromu yaşayan hastaların
bağışıklık sistemleri ağır darbe alır. Bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde çalış­ması için sızıntılı bağırsak sendromunun tedavi edilmesi gerekmektedir.

Bir insanın vücudu kendi dokularına karşı antikor üretmeye başladığında bağışık­lık sistemi zayıflamaya başlar. Romatoid artrit, sızıntılı bağırsak sendromu, “lupus” hastalığı, tıp literatüründe “alopecia” adı verilen sorun, “polymyalgia rheumatica” adı ile bilinen hastalık, “Sijoren” sendromu, kronik yorgunluk sendromu, multipl skle­roz, bir çeşit iskelet-kas sorunu olan fibromyalji, saçlı ve tüylü bölgelerin beyazlaş­masına neden olan vitiligo, tiroit, vaskulit, Crohn hastalığı, ülserli kolit, ürtiker, di­yabet ve Raynaud hastalığı vücudun kendi dokularına karşı antikor üretmesi ile birlikte bağışıklık sisteminin zayıf düşmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Bu has­talık adlarından çoğu sadece tıp literatüründe geçtiği adlarla anılmakta olduğun­dan, bu sayfada da, tıp alanında kullanılan adlarıyla yer almıştır. Doktorlar birçok alerji ve bağışıklık sistemi hastalığının temelinde yatan sorunun sindirim boru­sunda oluştuğu fikrinde mutabıktır.

Sızıntılı bağırsak hastalarının bağırsak duvarlarında bulunan boşluklar sağlık­lı hastalarda olduğundan daha büyük olduğundan protein molekülleri vücut tara­fından tam olarak parçalanıp sindirilmeden emilmektedir. Vücut iyice parçalanıp sindirilmemiş olan bu büyük molekülleri yabancı bir cisim olarak algıladığından, savaşçı antikorlar üretmeye başlar ve bu molekülleri tahrip etmek için çalışır.

Vü­cuda hiçbir zararı olmayan protein moleküllerine karşı üretilen bu antikorlar as­lında gereksiz yere üretilmiş olur. Sızıntılı bağırsak nedeniyle üretilen antikorlar dokulara taşınır ve protein molekülü içeren belirli bir gıda maddesi tüketildiğinde vücudun yangılı bir reaksiyon vermesine neden olur. Sızıntılı bağırsak sendromu konusunda uzmanlaşan Dr Rona’ya göre bu şekilde üretilen antikorlar kronik yan­gılara neden olmaktadır. Bu tür yangılar eklemlerde oluşursa, romatoid artrite ne­den olur. Yangının beyinde oluşması durumunda, miyaljik ensefalomyelit (kronik yorgunluk sendromu) yaşanır. Yangı kan damarlarında oluşursa, vaskulite neden olur.

Vücut tarafından gereksiz yere üretilen antikorlar bağırsağa karşı harekete geçmeye başlarsa kolik ya da “Crohn hastalığı” ortaya çıkar. Antikorlar akciğerleri etkilemeye başlarsa, durum astımla sonuçlanır. Hastanın vücudunda antikor üre­timini harekete geçiren belirli bir gıda astıma neden olur.

Sızıntılı bağırsak sendromuna neden olan yangı ayrıca koruyucu IgA dokusunu tahrip eder. IgA vücudun enfeksiyonlarla savaşabilmesini sağlar. IgA dokusu tahrip olmuş olan hastalar virüslere, bakterilere ve parazitlere karşı daha hassas olurlar.

Sızıntılı bağırsak sendromu alerjilere de neden olabilir. Hastaların kan dolaşı­mı bakteriler tarafından istila edilir. Bu durum karaciğerin zehir arıtma işlevini ye­rine getirmesini engeller ve mineral kaybına neden olur çünkü sindirim kanalında yer alan ve mineralleri kana taşıyan proteinler yangı nedeniyle hasara uğrar.

Sızıntılı Bağırsak Sendromu, çocuklar için neden tehlikelidir?

Bağışıklık sisteminin zayıf düşmesi nedeniyle ortaya çıkan astım, egzama, çocuk artriti, alerji ve bağırsak sendromu gibi rahatsızlıkların sayısı çocuklar arasında gün geçtikçe artmaktadır.

Sızıntılı Bağırsak Sendromunun nedenleri nedir?

Sızıntılı bağırsak sendromu bağırsak bölgesinde oluşan yangı sonucunda ortaya çıkar. Aşağıdaki etkenler bağırsakta yangıya neden olmaktadır:
■ Sindirim ve bağırsak kanalında zararlı bakterilerin (parazit ve mantarların) oluşmasına neden olan antibiyotikler
■ Özellikle de çocukları olumsuz yönde etkileyen kafein ve asitli içecekler
■ İşlemden geçirilmiş yiyeceklerde bulunan kimyasal maddeler (renklendirici-ler, suni maddeler)
■ Enzim eksiklikleri (çöllak hastalığı, laktoz intoleransına neden olan laktoz ek­sikliği)
■ Ibuprofen gibi nonsteroid-antienflamatuar (NSAIDs) ilaçlar
■ Karbonhidrat ağırlıklı beslenme (çikolata, şeker, bisküvi, gazlı içecekler, beyaz ekmek).
Belirtiler
■ Tüketilen gıda maddeleri yeterince sindirilemez
■ Yangı midede şişkinliğe neden olduğundan gaz, kramp ve geğirmelere neden olur.
■ Kabızlık ve bu durumu takip eden ishal vakaları görülür. Tıp literatüründe ir-ritabl bağırsak sendromu adı verilen hastalık ortaya çıkar. İrritabl bağırsak sendromu hastalarının %80′ininin vücudunda mantar, parazit ve bakteri artı­şı gözlemlenmektedir.
■ Baş ağrısı, yorgunluk, hafıza kaybı, konsantrasyon eksikliği ve gıda hassasiye­ti görülür.
■ Artrit, migren, egzama, astım ve diğer bağışıklık sistemi bozukluğu hastalıkla­rı da hastalığın ilerleyen evrelerinde görülmektedir.

Sızıntılı Bağırsak Sendromu için önerilen modern tıp tedavileri:

Sızıntılı bağırsak sendromu halk arasında çok iyi bilinen bir hastalık değildir. Bu nedenle birçok hasta bu durumun farkında bile olmayabilir. Birçok doktor bu has­talığın belirtilerini giderme yolunu seçerek hastalığın kaynağına inememektedir. Hastalara kortikosteroid, antibiyotik ve bağışıklık sistemini güçlendirici ilaçlar önerilmektedir.

Doğal sağlık tedavileri:

■ Sızıntılı bağırsak sendromu tedavisi için çocuğunuzun beslenme sistemini gözden geçirmeniz ve alerjiye neden olabilecek her türlü yiyeceği menünüzden çıkarmanız gerekmektedir. Şeker, beyaz unlu ürünler, glüten içeren ürün­ler, buğday ve arpa gibi hububatlı ürünler, süt ve sütlü mamuller, aşırı yağlı yi­yecekler, kafein içeren gıda maddeleri, alerjik olduğu testlerle kanıtlanmış olan her türlü gıda maddesi ve çocuğunuza zarar verdiğini düşündüğünüz ha­zır gıdalar çocuğunuzun beslenme programında yer almamalıdır.
■ Dr Rona’ya göre, ekinezya ve sarımsak gibi doğal antibiyotiklerin kullanımı ol­dukça önemlidir. Antiparasitik özelliği bulunan siyah ceviz ve karanfil de teda­vide önemli rol oynar. Greyfurt çekirdeği özü gibi vücudun mantarlarla savaş­masını sağlayan meyvelerin tüketimi de tedavi için önemlidir.
■ Uzmanlar çocukların yiyecekleri iyice çiğnemeden yutmamasını da önermek­tedir.
■ Laktobasilus asidofilus ve bifidus gibi faydalı bakteriler mide-bağırsak fonksi­yonlarını düzenler.
■ Aloe vera özü ve doğal sindirim enzimleri, özellikle de çocuklar için hiçbir yan etkisi olmayan bromalain ve papin, bağırsak fonksiyonlarını düzenler.
■ Bazı doğal sağlık uzmanları glutamin gibi amino asitlerin kullanımını da uy­gun görmektedir. Ancak bu tür maddeler ancak ehil bir doğal sağlık uzmanı­nın denetimi altında ve öngördüğü şekilde kullanılmalıdır.
■ Keten tohumu yağı, çuha çiçeği yağı, balık yağı, siyah üzüm çekirdeği de teda­vide kullanılabilir.
■ Koenzim Q10 gibi antioksidan besinler sızıntılı bağırsak sendromunun verdi­ği hasarı tedavi eder.
■ Mavi-yeşil algler grubuna ait mikroskobik bir yosun türü olan “spirulina” da sızıntılı bağırsak sendromu için önerilmektedir. Bu yosun türü tüketilen besin maddelerinden elde edilen besin değerlerinin vücut fonksiyonlarının işlevini kolaylaştırmasını sağlar.

Çocuğunuzun sızıntılı bağırsak sendromu yaşadığından şüpheleniyorsanız, en kısa zamanda doktora ya da doğal sağlık uzmanına başvurun. Sızıntılı bağırsak sendromundan şüphelendiğiniz halde, doktorunuzun bu olasılığı göz ardı ettiğini düşünüyorsanız, sorunun üzerine gitmenizde fayda vardır. Hastaya zarar verme­yecek birçok bağırsak emilimi testi vardır. İşinin ehli olan bir doğal sağlık uzmanı­na, besin terapistine ve bitkibilimciye başvurarak tedaviye başlayabilirsiniz.

saman nezlesi

Alerjik rinit olarak da bilinen saman nezlesi, havada bulunan çimen, ağaç ve çiçek polenlerine karşı vücudun geliştirdiği alerjik bir reaksiyon sonucu ortaya çıkmak­tadır. Bu tür alerjik etkenler (toz, hayvan postu, hayvan tüyü, sporlar, bitkiler ve kimyasal maddeler) burun zarının şişmesine neden olan bir reaksiyona yol açar; bu reaksiyonun sonucunda vücut tarafından histamin salgılayan bir antikor üreti­lir. Burun akması, burun tıkanması, hapşırma, göz kızarıklığı, göz kaşıntısı, boğaz ağrısı, hırıltı, keyifsizlik gibi alerjik belirtilerin ortaya çıkmasından sorumlu olan madde işte bu kimyasal maddedir.

Saman Nezlesi içirt önerilen modern tıp tedavileri:

Yapılacak ilk şey antihistamin kullanımıdır; burun ve göz damlaları da önerilmek­tedir; hasta nefes almakta güçlük çekiyorsa tıkanıklık giderici ilaçlar da kullanıla­bilir. Reçetesiz olarak satılan birçok ilaç piyasada mevcut olsa da, bu ilaçların sa­dece belirli bir süreliğine belirtileri bastıracağını ve rahatsızlığın kendisini ortadan kaldırmayacağını bilmemiz gerekmektedir.

Doğal sağlık tedavileri:
■ Saman nezlesi genelde çok uzun süren bir rahatsızlıktır ve hastanın iyileşme­si zaman alır. Tedavi çocuğunuzun gösterdiği belirtilere uygun olarak seçilme­lidir. Homeopatik tedaviler saman nezlesi tedavisinde ve belirtilerin en aza in­dirgenmesinde büyük bir öneme sahiptir. Ancak esaslı bir tedavi için dene­yimli bir uzman doktorun yardımı gerekmektedir. Uzman yardımına ek ola­rak, sizin de yapabileceğiniz bir çok şey vardır. Örneğin,
- Burun akıntısına neden olan saman nezlesi için Latince adı “allium” (bir tür sarımsak) olan bitkiyi deneyebilirsiniz.
■ Boğaz ağrısına neden olan saman nezlesi için bit otu adlı bitkiyi kullanabilirsiniz.
■ Birbiri ardına seyreden hapşırıklar için “arsenik” maddesini deneyebilirsiniz.
■ Göz kaşıntısı ve göz kızarıklığı için göz otu adı verilen bitkiyi deneyebilirsiniz.
■ Birer damla okaliptüs, lavanta ve papatya yağı ile bu yağları sulandırmak için kullanılan seyreltici yağı karıştırarak, elde edilen karışımı çocuğunuzun ban­yo küvetine damlatabilirsiniz, hatta çocuğunuza yaptığınız masajda da bu karışımı kullanabilirsiniz. Bu uygulama, hapşırma, nefes alma güçlüğü, burun akıntısı gibi durumlarda çocuğunuzu rahatlatacaktır. Temel yağlardan biri olan ve buharlaşma özelliği bulunan melisa yağı da alerjik reaksiyonun gide­rilmesinde önemli bir rol oynar.
■ Polen sezonu başlamadan birkaç hafta önce alerjiye karşı vücut direncini yon­ca çayı ile güçlendirebilirsiniz.
■ Kaşınan gözleri papatya çayı kompresi ile rahatlatabilirsiniz.
■ Çocuğunuza bağışıklık sistemini güçlendirmek için bol bol sarımsak yedirebilirsiniz, sarımsak nezleye karşı vücut direncini artırır.
■ Biyoflavonoidlerle (yani beyaz hücreleri kansere karşı koruyan maddelerle) birleştirilmiş olan C vitamini alerjik belirtilerin kontrol altına alınması için doğal bir antihistamin görevi görür. Ayrıca alerjik rahatsızlıkların giderilme­sinde beslenme tarzının da rolü büyüktür.
■ Bach çiçek esansları alerjik reaksiyon belirtilerini anında hafifletebilir; çocu­ğunuza daha olumlu bir zihinsel yapı ile olumlu bir bakış açısı kazandırabilir.

Faydalı terapiler:

Besin terapisi, Ayurveda, homeopati, geleneksel Çin terapileri, herbalizm, aku­punktur, refleksoloji.

Evde yapabilecekleriniz:


Tüm alerjik vakalar bağışıklık sisteminin güçsüzleştiğini gösterir, çocuğunuzun bağışıklık sistemini mümkün olduğunca güçlü tutabilmek için elinizden geleni yapmanız gerekir. Alerjiler için önerilen tedavilerin tümü etkilidir; bu tedavi uygu­lamalarını stresle başa çıkmak için de kullanabilirsiniz

Krup Hastalığı – Yalancı Difteri

Yalancı difteri olarak da adlandırılan bu hastalığın belirtileri oldukça belirgindir. Hafif bir nezle ve öksürükle yatan çocuk, gece yarısı boğulur tarzda bir öksürükle uyanır.

Öksürük, köpek havlaması şeklindedir. Krup, ses tellerini tutan virüslerin neden olduğu bir tür enfeksiyondur. Nefes alan ya da ağlayan çocukta ıslık şeklinde ses­ler duyulabilir. Gırtlakta şişmeler oluşur ve solunum yolları tıkanır. Çocuk solu­num güçlüğü çekerek paniğe kapılır.

Krup hastalığı için önerilen modern tıp tedavileri:

Buhar banyosu önerilir. Hastalığa neden olan etken bakteri ise, antibiyotik kullanımı­na başlanır. Antienflamatuar etkisi olan asetaminofen hapları da kullanılabilir.

Doğal sağlık tedavileri:

■ Lobelya ve homeopati literatürüne “black cohosh” adıyla geçen yılan otu adlı bitki spazmı dindirir, balgamı tedavi eder ve akciğerleri temizler.
■ Yaban kirazı spazmı giderir, balgama iyi gelir.
■ Lavanta ve papatya çiçeklerini kaynar su dolu bir leğenin içine karıştırın. Ço­cuğunuzun leğenden çıkan havayı teneffüs etmesini sağlayın.
Papatya, kedi annesi ve yaban kirazı bitkilerini demleyin. Çocuğunuza gece yatmadan önce ya da hastalığı yoğun olarak yaşadığı anlarda bu karışımdan azar azar içirebilirsiniz.
■ Çocuğunuza kekik ve okaliptüs yağlarını kullanarak ayak banyosu yaptırabi-* lirsiniz.
■ Homeopati tedavileri oldukça etkilidir:
■ Hastalığın nöbetler halinde görüldüğü anlarda her 20 dakikada bir deniz süngeri kullanabilirsiniz. Deniz süngerini nasıl elde edebileceğiniz ve nasıl kullanabileceğiniz konusundaki bilgileri homeopati uzmaojnızdan elde edebilirsiniz.
■ Soğuk su isteyen ve su tüketiminden sonra kusan çocuklar için “fosfor” maddesi kullanılabilir.
■ Derinden gelen, at hırıltısına benzeyen öksürük vakaları için “drosera” ad­lı bitkiyi kullanabilirsiniz.
■ Bach çiçek esansları çocuğunuzu rahatlatır ve nefes almasını kolaylaştırır. Ço­cuğunuzun sırtını ve göğüs bölgesini Bach çiçek kremi ile ovabilirsiniz.
■ Kaya gülü (rock rose) adlı bitki korkup paniğe kapılan çocuklar için kullanıla­bilir. Çocuğunuz öksürük nedeniyle aşırı bir şekilde yorulduysa, zeytin işe ya­rayacaktır.
■ Okaliptüs, lavanta, çam, tarçın, papatya ve kekik yağlarını karışım haline geti­rin. Elde ettiğiniz karışımı buharlaştırıcı bir tüpe (inhalatöre) koyun ya da ayak banyosu için kullandığınız suya ilave edin.
■ Birkaç damla okaliptüs ya da lavanta yağı damlattığınız mendili çocuğunuzun yatağının yanında bir yere koyun. Bu yağlar çocuğunuzun nefes almasını ko­laylaştırır.
■ Birkaç damla lavanta yağını birkaç damla zeytin yağı ile karıştırın. Elde ettiği­niz karışımı, çocuğunuzun göğüs ve sırt bölgesine yaptığınız masajlarda kul­lanabilirsiniz.
■ Bal ve limon karışımı ile hazırladığınız sıcak içecek çocuğunuzda görülen be­lirtilerin hafiflemesini sağlayacaktır. Balın içindeki antibakteriyei özellik, bak­teriler nedeniyle ortaya çıkan krup vakalarının tedavisinde kullanılabilir.

Faydalı terapiler:

Geleneksel Çin terapileri, homeopati, aromaterapi, akupunktur, herbaîizm.

Evde yapabilecekleriniz:

■ Çocuğunuzun, bir leğenin içine doldurduğunuz sıcak suyu teneffüs etmesini sağlayın. Bu sırada çocuğunuzun başını bir havlu yardımıyla örtebilirsiniz. Çocuğunuz bu tavsiyemizi uygulamayı reddediyorsa, banyoya gidin ve tüm sı­cak su musluklarını açın. Banyonun buharla dolmasını sağlayın. Çocuğunu­zun banyodaki buharı teneffüs etmesi de işe yarayacaktır.
■ Çocuğunuzun baş kısmını ya da vücudunun üst kısmını bir yastık yardımıyla yükseltin. Bu şekilde soluk alıp vermesini de kolaylaştırmış olursunuz.

Uyarı: Çocuğunuz morarırsa, acilen doktor çağırın.

BEBEKLERDE GAZ SANCISI


Kolik bebeklerin susmak bilmeyen ağlamaları ile karakterize olan bir çeşit gaz san­emdir. Bebekler ayaklarını karınlarına doğru çeker ve büyük bir ağrı yaşar. Bebek­ler ağlamaya devam ettikçe hava yutmaya başlar, bu da karında şişliğe neden ola­rak gaz sancısının daha da artmasına neden olur. Koliğin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Kolondaki çekilmelerin, bebe mamasının içeriğindeki herhangi bir alerjik maddenin, bebeğini anne sütü ile besleyen annelerin tükettiği herhangi bir gıda maddesinin ve ağlama nöbeti esnasında yutulan havanın koliğe neden olabi­leceği düşünülmektedir. Doğum esnasında yaşanan zorlukların ve birtakım sorun­ların da koliğe neden olabileceği belirtilmektedir.

Koiik için önerilen modern tsp tedavileri

Spazm giderici ilaçlar kullanılmaktadır.

Doğal sağlık tedavileri:


• Kolik bebeğin yaşadığı gerilim ile birlikte artar. Bu nedenle bebekleri rahatla­tan şifaları bitkiler kullanılabilir. Papatya ve limon koliği rahatlatır.
• Rezene ve limon rahatlatıcı bir etkiye sahiptir.
• Aşağıdaki homeopati tedavileri kolik hastaları için uygulanabilir:
• Papatya, kucağa alındığında rahatlayan bebekler için kullanılabilir.
• Salıncakta sallandığında ya da temiz havaya çıkarıldığında rahatlayan be­bekler için rüzgârgülü adlı bitki tercih edilebilir.
• Karından gelen tuhaf sesler (gaz sesleri) “Cuprum Met.” adlı homeopati maddesi ile giderilebilir. Ağrıdan dolayı parmaklarını sıkan bebekler için de bu madde kullanılabilir.
• Kaya gülü çiçek esansı stres ve korkuyu giderir. Bach esanslarının içinde spazm çözücü özellikte olanları tercih edilebilir.
• Papatya, lavanta ya da gül yağı ile karın bölgesine yapacağınız masaj bebeği­nizi rahatlatır.
• Bebeğinizi akşam vakti emzirmeden önce, lavanta ya da papatya yağı damlat­tığınız ılık su ile yıkayın. Rahatladığını göreceksiniz.

Faydalı terapiler

Masaj, kranyal osteopati, akupunktur, herbalizm, aromaterapi, (alerjik gıdalar ne­deniyle oluşan kolik nöbetleri için) besin terapisi.

Evde yapabilecekleriniz
Bebeğinizi emziriyorsanız, süt ürünlerine birkaç gün ara verin. Baharatlı gıdalardan, asit içeren meyvelerden, gaz yapıcı gıdalardan (soğan, lahana, kuru fasulye) kaçının.

Eklem İltihaplanması

Artrit eklem iltihaplanması anlamına gelen bir kelimedir; ağrı, şişme, sertlik hissi, ve eklemlerde hareket kaybına neden olmaktadır. Artrit kelimesi 100′den fazla ro­matizmal hastalık için kullanılan genel bir terimdir. Bu tür romatizmal hastalıklar da artrit gibi ağrı, şişme ve kaslarda, tendonlarda ve kemiklerde sertlik hissine yol açabilir. Bazı romatizmal hastalıklar iç organlar gibi vücudun diğer bölgelerini de etkilemektedir. Çocuklarda, tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi, artritin çeşitli türleri görülebilir; ancak artritin çocuklar arasında en sık görülen türü “jüvenil artrit” adı verilen çocukluk çağı artritidir.

Ulusal Sağlık Enstitüsü’ne göre, jüvenil romatoid artrit (JRA) 16 yaşından kü­çük çocuklarda 6 haftayı aşkın bir süre eklem yangısı ve eklem sertliğine neden olan bir artrit türüdür. Yangı kızarıklığa, şişmeye, eklemlerde sıcaklık hissine ve acıya neden olmaktadır. Ancak JRA hastası olan çocukların bir kısmı hastalığa rağ­men hiçbir şikâyette bulunmamaktadır. Eklemlerdeki yangı nedeniyle hastanın hareketliliği azalabilir. Doktorlar kanda bulunan ya da eksik olan antikorların cin­sine ve hastada görülen belirtilere göre, artrit vakalarını 3 gruba ayırmıştır. “Pauci-artiküler” artrit adı verilen hastalık JRA’nm en sık görülen türüdür. Bu hastalık diz gibi büyük eklemleri etkilemektedir. 8 yaşın altındaki kızlarda genellikle bu tip art­rit vakaları görülmektedir. Birçok çocuk ergenlik çağma adım atana kadar artrit probleminin olduğunu fark etmez. Ancak artrit göz sorunlarına da yol açar ve ba­zı göz sorunlarının varlığı artriti işaret edebilir.

JRA hastası olan insanların %30′u “poliartiküler” artrit sınıflandırması içinde yer almaktadır. Poliartiküler artritte 5 ya da daha fazla sayıda eklem hastalanmış­tır. El ve ayaklardaki eklemler gibi küçük yapılı eklemlerin hastalığı bu grupta yer alır Poliartiküler artrit daha büyük yapılı eklemleri de etkileyebilir. Poliartiküler JRA genellikle vücudun her iki kısmında yer alan eklemleri etkiler.

JRA hastalığı “sistemik” türü eklemlerde şişmenin yanı sıra ateşe, açık pembe kı­zarıklara ve kalp, karaciğer, dalak ve lenf bezleri gibi iç organların fonksiyonlarının bozulmasına yol açabilir. Doktorlar bu durumu “Stili” hastalığı adıyla anmaktadır. Stili hastalığı yüksek ateş, geçici somon rengi döküntüler ve artrit ile karakterize olan ancak nedeni tam olarak anlaşılamamış bir hastalıktır. JRA hastası çocukların %20’si sistemik JRA sınıflandırması içinde yer almaktadır. Bu çocuklardan bazıları­nın eklemlerinde artrit oluşabilir ve durumları çok ciddi bir hal alabilir. Bu tür so­runlar ergenlik döneminde bile devam edebilir.

“Çocuk romatoid artriti” ve “erişkin romatoid artriti” arasındaki en önemli fark çocuk romatoid artritinin zaman içinde geçmesi, erişkin romatod artritinin belirtilerinin ömür boyu görülebilmesidir. Yapılan çalışmalardan çıkan sonuçlar, hasta olan çocukların yarısından fazlasında JRA belirtilerinin geçtiği ve erişkinlik döneminde devam etmediği yönündedir. Erişkinlerde görülen romatoid artritin tersine, JRA kemik gelişimini ve çocukların büyümesini etkiler.

JRA bağışıklık sistemi fonksiyonlarının bozulması ile birlikte ortaya çıkmakta­dır. Bu durumda vücut bazı hücrelerini ve dokularım “yabancı” olarak algılar. Bu durumun sonucunda vücutta kızarıklık, ateş, ağrı ve şişme görülmektedir. Doktor­lar bağışıklık sisteminde ortaya çıkan bu durumun nedenini henüz açıklayamamaktadır ancak sorunun genetik kaynaklı olabileceği düşünülmektedir. Çocuğu­nuzun JRA’ya karşı bir eğilimi varsa, virüs gibi herhangi bir dış etken bile bu hasta­lığı tetikleyebilir.

JRA’nın bilinen bütün türlerinde yaygın olarak görülen belirtilerin arasında kas şişkinliği, ağrı ve gündüzleri özellikle hastanın yeni uyanıp yataktan kalktığı sı­rada hissettiği eklem sertliği yer almaktadır. Eklem ağrıları hastanın rahatça hare­ket etmesini engelleyebilir. Ancak birçok JRA hastası çocuğun eklem ağrısı çekme­diği gözlemlenmektedir. JRA’nın gözlemlenebilen en erken belirtisi hastanın özel­likle de uyandıktan sonra topallamaya başlamasıdır. Bunun nedeni dizlerdeki ek­lemlerin hastalıktan etkilenmesi olabilir. Eklem ağrılarının yanı sıra eklem yerle­rinde görülen pembe renkli şişkinlikler de hastalığın habercisidir. Ateş, hastalığın en çok bilinen bir başka belirtisidir. Kızarıklar ve ateş birdenbire ortaya çıkabilir, aniden ortadan kaybolabilir. Sistemik JRA’nın da kızarıklara neden olduğu bilin­mektedir. Pauciarticular JRA hastası olan çocuklarda gözde yangı ve iltihaplanma görülebilir. Birçok vakada, belirtiler kendiliğinden geçer ancak nüksedebilir. JRA’nın seyri çocuktan çocuğa değişebilir. Bazı çocukların gelişimi bu hastalık ne­deniyle yavaşlayabilir.

Eklem İltihaplanması için önerilen modern tıp tedavileri

Doktorlar şişkinliklerin giderilmesini, hasta olan eklemlerdeki hareketin eski hali­ne gelebilmesini, ağrıyı dindirmeyi ve olası bir komplikasyonu önlemeyi amaçla­maktadır. Tıp literatüründe NSAIDs kısaltması ile bilinen nonsteroid antienf-lamatuar ilaçlar (örneğin, ibuprofen, naproxen ve hatta aspirin) hastalığın tedavi aşamasında kullanılmaktadır. Bu ilaçlarla herhangi bir gelişme kaydedilemezse, DMARDs kısaltması ile bilinen hastalığın seyrini değiştirebilecek nitelikte olan an-tiromatizmal ilaçlara başvurulmaktadır. Hidroksiklorokin, sülfazalazin, d-penisi-lamin ve metotrekzat, “DMARDs” türü ilaçlardandır. Özellikle de metotrekzat’ın kullanımı çocuklar arasında yaygındır. Kronik JRA hastası olan çocuklarda kortiko-steroid türü ilaçlar kullanılmaktadır. Prednizon bu türden bir ilaçtır. Kortikostero-id ilaçlar ağır belirtilerin görülme olasılığını azaltmaktadır. Fizik tedavisi JRA has­tası olan çocukların tedavi planının bir parçası haline gelmiştir.

Doğal sağlık tedavileri

• Homeopati alanında uygulanan tedaviler artrit tedavisinde olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Homeopati alanında uygulanan artrit tedavileri uzun zaman alabilir. Ancak aşağıdaki tedavi türlerinin kısa süreli etkileri de görülebilir:
• Çit kökü adı verilen bitki şişmiş ve açık kırmızı renkli eklemler için kullanı­labilir.
• “Narin acı çiğdem” adlı bitki sıcak havalarda daha belirgin hale gelen JRA’yı hafifletir.
• Açelyaya benzer bitki olan “hododendron” rüzgârlı havalarda daha da şid­detli bir hal alan belirtilerin hafifletilmesi için uygundur.
• “Rhus Tox.” adlı madde ağrı, sertlik gibi belirtilerin gerek istirahatten son­ra harekete geçince gerek soğuk ve nemli havalarda hareket edince daha da belirginleşen belirtilerin giderilmesi için uygundur.
• Rüzgârgülü bitkisi bir eklemden diğerine kayan ağrılar için uygundur.
• Balansı bitkisi ağrıyan eklem yerlerinde hissedilen ateş hissini dindirir.
• Çocuğunuza aşı yapılmışsa, aşının zararlı etkilerinden korunmak için sertifi­kası Sağlık Bakanlığı’nca onaylanmış bir homeopati uzmanına gidiniz.
• Geleneksel Çin terapileri vücudun dengesini korumak amacıyla bitkileri ve akupunktur yöntemini kullanmaktadır. Artrit tedavisinde geleneksel Çin tera­pileri uygulanabilir. Geleneksel Çin terapilerini uygulayan uzmanlar, eklem ağrısının nem ve soğuktan kaynaklandığını düşünmektedir. Bu vücudun be­lirli bölgelerinin nem ve soğuk etkisi ile istila edildiği ve uygulanacak olan te­davinin vücudun bu bölgelerini hedeflemesi anlamına gelmektedir.
• Akırkarha ya da koyungözü olarak bilinen ve homeopati alanında “feverfew” adıyla anılan bitki artrit tedavisi için uygundur.
• Keçisakalı, beyaz söğüt ve kereviz tohumu artrit tedavisinde kullanılan diğer bitkilerdendir. Homeopati uzmanlarının hazırladığı içerikler verilen tavsiyele­re göre kullanılır. Bu nedenle sertifikası Sağlık Bakanlığı’nca onaylanmış olan bir homeopati uzmanına gitmeniz bitkisel tedavileri doğru ve zararsız bir şe­kilde kullanmanızı sağlayacaktır.
• Sibirya ginsengi romatoid artrit tedavisinde kulalnılmaktadır.
• Ağır bacaklar, varisli damar gibi damar problemlerini tedavi eden ürünlerde kullanılan aktif maddeleri içeren bir bitki türü olan ve homeopati alanında “cypress” olarak bilinen servi bitkisinin yağı detoks etkisine sahiptir. Limon ve servi yağlarını banyoda ve masajda kullanabilirsiniz. Bu şekilde vücuttaki ze-hirin atılmasını da sağlarsınız. Bu yağlar çok güçlü yağlar olduğundan çocuk­lar için kullanımı uygun değildir. Ancak 6 yaşın üstündeki çocuklar için her iki yağdan da küçük birer damla kullanmanız çocuklarda görülen JRA belirtileri­ni hafifletecektir.
• Papatya ve lavanta yağları antienflamatuar ve ağrı kesici etkileri sayesinde masaj ve kompres yoluyla hastayı rahatlatır.
• Okaliptüs artritli bölgede kan dolaşımını düzenler ve sertliği azaltır.
• A, C ve E vitaminleri ile selenyum gibi antioksidanlarm artrit üzerinde olumlu etkisi kabul edilmiştir. C Vitamini antienflamatuar etkisi nedeniyle ağrıyı ke­ser ve vücuda zarar veren radikallere karşı güçlü bir savaşçı gibi rol oynar. Ço­cuğunuzun beslenme sisteminde, adı geçen vitaminlere yeteri ölçüde yer ve­rin ve gerekiyorsa vitamin takviyesi kullanın.
• Bağışıklık sistemi alerji nedeniyle bile güçsüzleşebilir. Be nedenle çocuğunu­zun beslenme sistemine hangi yiyecekleri dahil edip etmemeniz gerektiği ko­nusunda önemli kararlar alın.
• Bağışıklık sisteminin güçsüzleşmesi sonucunda ortaya çıkan bir hastalık, ba­ğışıklık sisteminin harekete geçirilmesi ile yenilebilir. Bu nedenle çocuğunu­zun bağışıklık sistemini harekete geçirecek önlemler alın.
• Bağışıklık sistemi sorunlarının bir nedeni de sızıntılı bağırsak sendromudur. Bu nedenle çocuğunuzun sızıntılı bağırsak sorunu olup olmadığını tespit edin.
• Çuha çiçeği yağı artrit ile mücadeleyi hızlandıran ve kolaylaştıran bir yağdır. Yapılan bir çalışmada, artrit hastalarının %60′mın çuha çiçeği yağı tedavisinin sonucunda ilaç almayı bıraktığı görülmüştür. Bu çalışmaya denek olarak katı­lan hastaların %25′ i ise çuha çiçeği yağı sayesinde artrit ilaçlarının dozunu ya­rıya indirmiş ve bu şekilde ilaçların yan etkilerini hafifletmiştir.
• Balık yağı da artrit tedavisinde kullanılabilir. Birçok çalışma balık yağı hapla­rının gergin kaslar ve sabahları eklemlerde hissedilen gerginliğe iyi geldiğini göstermiştir.
• Ananas bitkisinden elde edilen ve protein sindirici bir enzim olan “bromelain” tümör oluşumu ve gelişiminde önemli rol oynayan araki-donik asitten türe­yen prostaglandis üretimini düzenleyerek proteinlerin vücut tarafından sindi­rilmesini kolaylaştırmaktadır.
• “Amino şeker” olarak sınıflandırılan glükozamin tırnak, tendon, deri, göz, ke­mik, kıkırdak ve kalp kapakçıklarının oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Glükozamin artrit tedavisinde de olumlu sonuçlar vermektedir. Takviye hap­lar şeklinde satılan glükozamin hapları alerjiye de iyi gelmektedir. Glükoza­min kullanımı çocuklar için de uygundur, ancak her homeopati ürününün ve şifalı otların kullanımı gibi glükozamin de sertifikası Sağlık Bakanlığı tarafın­dan onaylanmış olan bir doğal sağlık uzmanının gözetimi ve denetimi altında kullanılmalıdır.

• Biber, patlıcan, domates ve beyaz patates tüketiminden kaçınmaya çalışın. Bu’ sebzeler “solanin” adı verilen bir madde içerdiklerinden bazı artrit hastalarına dokunabilir. Artrit hastaları genellikle solanin maddesine karşı hassasiyet gös­termektedir çünkü bu madde kaslardaki enzimlere müdahale edici bir etkiye sahiptir ve ağrıya neden olabilir.
• JRA hastası çocukların doku onarımını hızlandırmak için “serbest amino asit” kullanmaları tavsiye edilmektedir. Amino asit ancak ehil bir doğal sağlık uz­manının denetiminde kullanılmalıdır.

Faydalı terapiler

Homeopati, herbalizm, geleneksel Çin tıbbı, akupunktur, besin terapileri, refleksoloji, ve hipnoterapi İRA hastalığı için uygun görülmektedir. Bağışıklık sistemini güçlen­diren her türlü terapi ve stresi azaltan tedaviler de İRA tedavisinde kullanılabilir.

Evde yapabilecekleriniz:


• Eklem deformasyonunu önlemek ve ağrıları hafifletmek için yapılabilecek en önemli şey düzenli egzersizdir. Artrit nedeniyle zarar gören eklemleri zorlama­dan yapılacak egzersizler hastaya daha çok faydalı olacaktır. Egzersizlerin ke­mikleri, kıkırdakları ve kasları güçlendirmesi hedeflenmelidir. Bisiklet binmek, yürümek, yüzmek ve hatta dans etmek bile İRA hastalarını rahatlatacaktır.
• Çocuğunuza sabırla yaklaşın. Arkadaşlarının özgürce yapabildiği birçok hare­keti yapamamak artrit hastası çocuklar için oldukça üzücüdür. Çocuğunuzun hissettiği acıya rağmen hayata olumlu bir bakış açısından bakmasını sağla­mak için çiçek esansları ile gerçekleştirilen terapileri deneyin.
• Çocuğunuzu artrit hastası diğer çocukların da katıldığı gruplarla tanıştırın. Bu problemi yaşayan başka çocuklar ve hastalarla karşılaşmak size moral kazan­dırır ve paylaşımlarınızı artırarak hastaların tecrübelerinden de yararlanmanı­zı sağlar.
• Çocuğunuzun öğretmeni ile konuşarak kendisini durumdan haberdar edin. Artritli çocuklar yavaş hareket etmek zorunda kalabilir. Bu nedenle teneffüste bir derslikten diğer dersliğe geçmek zorunda kalan çocuklara daha fazla za­man tanınarak acele edip strese girmeleri engellenebilir.

KARABASAN ?

Çocuklarda Karabasan:
Karabasan gece yarısı uyku esnasında yaşanan bir gerilim sonucunda aniden uyanma gibi fiziksel sonuçlara neden olan bir durumdur. Karabasan yaşayan bir çocuk çığlık atabilir, kaçmaya çalışabilir ve yerinden kalmak isteyebilir. Hissedilen korku ve panik birkaç dakika sürebilir. Bu durumlarda çocuğunuzu yatıştırmanız ve teskin etmeniz gerekmektedir. Karabasan gören bir çocuk sabah uyandığında gece yaşadıklarını hatırlamaz. Tıpkı uyurgezerlik gibi karabasan da çocuklar arasında sıklıkla görülür ve ergenlik çağında bile devam edebilir. Çocuğunuz istediği halde yataktan kalkamaz, bir güç tarafından hareketlerinin engellendiğini hisseder, kıpırdayamaz ya da konuşamaz, bağırmaya çalıştığı halde sesi tüm çabalamalarına rağmen çıkmaz. Bu süre zarfında çeşitli halüsinasyonlar görülebilir. Karabasan genellikle 4-12 yaşları arasında görülmeye başlanır ve uykunun en derin olduğu anda hissedilir.

Bazı çocuklar ayda 1-2 kere karabasan görür. Bazı çocuklar ise bu durumu daha sık yaşar ve korkudan kendilerine ya da çevrelerine zarar verir. Bu çocuklar yaptıkları şeylerin farkında bile değildir. Ergenlik çağında yaşanan uyurgezerlik durumu karabasana eşlik edebilir. Bazı çocuklar evin etrafında koşmaya başlayabilir, uzun bir süre konuşmak istemeyebilir. Uyandıklarında kafaları karışmış ve ne yapacaklarını şaşırmış gibi görünen bu çocuklar, tekrar uykuya dalar. Sabah uyandıklarında ise hiçbir şey hatırlamazlar.
Karabasan genellikle sinir krizi olarak düşünülmektedir. Bazı çocuklar gerilim filmi izledikten sonra ya da korkunç bir hikâye dinledikten sonra karabasan görür.

Bazı çocuklar ise daha önceden yaşadıkları ve kökleşmiş hale geleri korkuları nedeniyle karabasan görür.
Her iki durumda da anne ve babaların yapabileceği en önemli şey sakin olmak ve çocuğu rahatlatmaktır. Çocuğunuzun yaşadığı gerilime ya da strese neden olan durumun kaynağına inin.

Çocuğunuzun karabasan görme sıklığı artmışsa, mutlaka doğal sağlık uzmanınıza başvurun. Doğal sağlık uzmanları çocuğunuzun ruhsal, duygusal ve fiziksel dünyasına girerek sorunlarını çözmeye çalışır. Uyku bozuklukları başlığı altında sizlere tavsiye ettiğimiz tedaviler çocuğunuzu yatıştırıp sakinleştireceğinden, bu tedavileri özenle uygulamanız gerekmektedir. Çocuğunuzla sohbet etmeye çalışın, endişelerini ve korkularını gidermek için elinizden geleni yapın. Çocuğunuz, çevresinde oyuncak, televizyon ve arkadaş gibi dikkatini dağıtan dış etkenler olmadığında, sizinle daha rahat konuşur. Bu nedenle çocuğunuzla başbaşa konuşmaya çalışın. Onu dikkatle dinleyin ve sorunlarına çözümler üretmeye çalışın. Çocuğunuz yatmadan önce moralini bozacak herhangi bir davranıştan, hikâyeden, filmden ve oyundan kaçının.

Çocuğunuz uyanmadan hemen önce karabasan görüyorsa, kendisini normal uyanma saatinden 15 dakika önce uyandırmanız tavsiye edilmektedir. Bu şekilde çocuğunuzu rahatlatabilir ve tekrar uykuya dalmasını sağlayabilirsiniz. Çocuğunuzu karabasan gördüğü saatlerde uyandırarak rahatlatırsanız, yaşadığı olumsuzluğun tekrar etmesini önleyebilirsiniz. Bu şekilde yaşadığı kısır döngüyü de kırarak karabasanı önlemiş olursunuz

Karabasan Nedir?
kaKarabasan, Uyku felcidir. Derin uyku ve uyku uyuşukluğunun anormal bir şeklidir. İnsanlar, rüya gördükleri REM uykusu sırasında, göz ve solunum kasları dışında tamamen fizyolojik bir felç durumundadırlar. Hiçbir kasları çalışmaz. Hasta, birkaç dakika hareket edemez. Umûmiyetle uykuya dalarken veya uykudan kalkarken bu uykulu hâli ile birtakım sesler duyduğunu veya şekiller gördüğünü sanır. Kestirme yaparken veya uykuya başlarken… Bu durum, başka sebeplerle de ortaya çıkabilir. Ses duyma ve şekil görmeler, aynı anda olabilir.

Böyle olmasaydı, biz rüyalarımızı oynar hale gelirdik. Rüyamızda ne yapıyorsak, yatakta da onu yapmaya başlardık. Bazen rüyadan uyandığımızda beynimiz uyanık ve etrafın farkında olduğumuz halde, hareket edemez, ses çıkaramaz ve göğsümüzün üzerinde bir ağırlık varmış gibi hissederiz.

Bunu herkes, hayatının bir döneminde en az bir kez yaşamıştır. Korku verici bir durumdur. Ama saniyeler içinde kendiliğinden düzelir. Karabasanın olma nedeni; uykudan uyanmamıza rağmen REM uykusundaki fizyolojik felç halinin, uyanır uyanmaz çözülmemesine bağlıdır. Çok basit açıklamak gerekirse, “Uykudan uyandığın anda beyin uyanıyor; ama vücut uyanmıyor…” İkisi arasında bir bağlantı vardır. Vücut, bu sinyali alıp gerçekleştiremiyor hemen. Bu, genelde stresten, yorgunluktan vs. olarak açıklanıyor.

Fizyolojik olarak, REM atonia olarak da bilinen, REM uykusu sırasında oluşan normal felç ile yakından ilgilidir. Buna göre bazı bilim adamları ve fizikçiler bunun uyku döngüsünün “doğal” bir etkisi olduğuna inanır. Uyku felci, beyin REM durumundan tamamen uyanık duruma geçse de, beden felcinin devam etmesi durumunda oluşur. Bu durum, kişinin bilincinin tamamen açık olmasına rağmen hareket edememesine sebep olur. Ayrıca bu durum ile birlikte hypnagogic halisünasyonlar olabilir.

Rüyada gördüğümüz aktivitelerin fizyolojik etkisi, tıpkı günlük hayatta açık bilinçle yaşadıklarımızın aynısıdır. Rüyamızda, koşmak, şarkı söylemek, kaçmak aktivitelerinde bulunuyorsak beyinden kaslara bu fonksiyonlar için emirler gider. REM uykusu sırasında oluşan bu hareket emirlerini “Locus Coeruleus” noktası durdurur. Bu nedenle, kişi, hareket etmek istediği halde hareket edemez. Uyku esnasında kişileri korumaya yönelik oluşmuş bu güvenlik sistemi, özellikle heyecanlı rüyalarda kişiye felç olmuşluk duygusu verir. İnsan, rüyasında da kaçmak istediği halde kaçamadığı, koşmak istediği halde koşamadığı rüyalar görür. Bu felç olmuşluk hissi, korkunç rüyalarda kabusa dönüşür ve abartılı korku tepkileri (hızlı kalp çarpıntısı, ter içinde kalmak, ağız kuruluğu vb.) hissederek uyanan kabus sahipleri KARABASAN sanrısı ile kalkarlar.

Çoğu zaman, uyku felcine uğraya kişi tarafından, bunun bir rüya sebebiyle oluştuğuna inanılır. Bu yüzden, insanların hareket etmek istese de hareket edemediği rüya sayısı bu kadar fazladır. Uyku felcinin sebep olduğu halisünasyonlar bazen durumun normal bir rüya olarak algılanmasına, bazen de oda içerisinde hayali şeyler görülmesine sebep olur .

Karabasanın, insanın uyanışı esnasında fiziksel, eterik ve astral bedeninin aynı zamanda bir araya gelmediklerini ve birinin dışarıdayken (tam olarak bedene girmemiş halde) diğerinin bedene dönmüş olduğunu biliyorum. Odayı hisseder, görürsünüz, hatta dokunduğunuzu da hissedersiniz, yatakta olduğunuzu da… Fakat bağırsanız sesiniz çıkmaz,çünkü astral bedeninizle bağırıyorsunuz, fiziksel bedeninize aynı uyarıyı gönderemiyorsunuz. Aynı şekilde bu sebepten ötürü fiziksel bedeninizi hareket ettiremezsiniz.

Karabasanın iki temel nedeni var:

1. Kan dolaşımındaki düzensizlikler.
2. 2-Psikolojik gerginlikler.

Eski bir Avrupa şampiyonu güreşçi, bu durumun sebebini şöyle açıklıyor: “İnsanın gece yatış pozisyonu önemli. Sırtüstü yatarsan, vücuttaki kan dolaşımı çok kısa süren bir an, ayni seviyede kalır veya durur. Bu anda vücut, bahsedilen sıkıntıları yaşar. Ama sen bu durumdayken, ufak bir hareket yapsan -bir parmak bile oynatsan mesela- kan, yeniden vücutta dolaşmaya başlar ve sıkıntı dağılır.”

Bu anlattığımız olayın bilimsel adı, “Rapid Eye Movement”tir (REM). İnsanın uykusu, birkaç evreden oluşur. REM döneminde, hızlı göz hareketleri vardır ve beyin aktivasyonu durur. Ama bazı insanlarda beyin aktivasyonu, zaman zaman ya da sürekli durmaz. Vücudu kontrol edemezsiniz; ama bilinçli ya da bilinçsiz çevreyi görebilirsiniz. Bu korkutucu bir durum. Çocukluktan beri “karabasan, karabasan” diye anlatılan hikâyeler, bilinçaltında daha da büyük korkular yaratıyor. Bir daha yaşarsanız, bilinciniz yerinizde ise bu bir sağlık problemi ve uyanmalıyım diye düşünün ve odaklanın. Uyanacaksınız.

Karabasan’ın Belirtileri

Uyku felcinin başlıca belirtisi uyanma öncesi veya uyuma öncesi görülen kısmı veya geçici iskelet kası felcidir. Diğer bir deyişle, bir kişinin uykuya dalarken veya uyanırken hareket edememesi veya konuşamaması hissidir. Uyku felci ile birlikte hypnagogic halisünasyonlar olabilir. Bu halisünasyonlar işitsel, dokunsal ve/veya görsel olabilir. Uyku felci kişi tekrar REM uykusuna dönmeden önce veya tamamen uyanmadan önce birkaç saniye veya birkaç dakika sürebilir. Çok uç durumlarda, 4-5 saat sürdüğü de bilinmektedir:

1. Uyumaya başladıktan birkaç saat sonra çığlık atmaya ve ağlamaya başlayabilirsiniz.
2. Kalbiniz çarpıntınız ve soluk alıp vermeniz sıklaşır.
3. İnsanlar sizi gördüklerinde rahat olmadığınızı fark ederler.
4. Rüyayı kesinlikle hatırlamazsınız.
5. Başkaları size bahsetmedikçe olayı hiç hatırlayamazsınız.

Karabasan’ın Olası Sebepleri

Uyku felci, rüya gören bir kişinin rüyasında yaptığı hareketleri aynen yapmasını engellemek için REM uykusu süresince oluşur. Uyku felcinin fizyolojisi hakkında çok az şey bilinir. Bununla birlikte, uyku felcinin beynin pons bölgesindeki motor nöronların post-sinaptik inhibisyonu ile bağlantılı olduğu önerilmektedir. Özellikle, düşük seviye melatonin kasların uyarılmasını engelleyecek şekilde sinirlerdeki depolarizasyon akımı durdurabilir, ve rüyada yaşanan fiilin gerçekte yaşanmamasını sağlayabilir (mesela, rüyasında koştuğunu gören bir kişinin gerçekte koşmasını engellemek gibi).

Ayrıca, bu düzensizliği yaşayanlar ve narkolepsiden muzdarip olanlar arasında belirgin bir ilişki vardır. Fakat değişik çalışmalar, çoğu insanın hayatlarında en az bir kez uyku felci yaşadığını göstermektedir.

Bazıları, değişik faktörlerin uyku felci ve halüsinasyonların yaşanma olasılığını arttırdığını rapor etmişlerdir. Bunlar:

1. Sırt üstü yatmak
2. Düzensiz uyuma saatleri; şekerlemeler, çok veya az uyumak
3. Fazla stres
4. Ani çevre/yaşam tarzı değişiklikleri
5. Olaydan hemen önce görülen berrak rüya. Ayrıca berrak rüya durumuna girebilmek için kullanılan bilinçli indüksiyon yaygın bir yöntemdir. WILD olarak da bilinir.
6. Yapay uyku yardımcıları ve antihistaminler.

Cinlerle İlgisi Var mı?

İslam dinine göre ‘karabasan’ yada halk dilinde olduğu gibi ‘ağır basma’ diye adlandırılan bu olay cinlere bağlanır. Beşer (İnsan) soyu dışında en açık şekilde Kuran-ı Kerim’de tarifi yapılan bir diğer canlı da cinlerdir. Bir tür ateşten yaratıldığı ve insan gibi kendi amelinden sorumlu olduğu bilinir. İslam toplumunda karabasandan muzdarip insanlar hocalara götürülür, muskalar taşır yada yatağının altına yerleştirilen makas, bıçak gibi metal kesicilerle bu kâbustan kurtulmaya çalışır.

Peki karabasan, gerçekten de cinlerin insanlara yaşattığı bir tür uyku işkencesi midir?

Karabasan olayı ve lohusalık halinde gelen hadiseler, Anadolu’nun her tarafında görülen mevcut olaylarındandır. Genellikle zemher ayında doğu bölgelerimizde “cingoloz” dediğimiz olay da bunlardan bir tanesidir. Yani uyku/uyanıklık arasında, genelde kıllı-mıllı, siyah, goril gibi bir ağırlığın üzerinize oturduğunu, eliyle kolunuza bastırdığını, konuşamaz durma geldiğinizi, dilinizin kilitlendiğini, hareket sahanızın tamamen kısıtlandığını görürsünüz. Daha sonra bu halden çıkınca, dersiniz ki; “Ben, böyle bir şey yaşadım…”

Veyahut geceleyin uyurken, aniden bir ses duyarsınız; sizi dışarıya çağırır. Sanki uyurgezer gibi hareket edersiniz, (peşinden) gidersiniz. Kendinin “cingoloz” olduğunu söyler veya sizin yakınınız şeklinde de gelebilir, sizi herhangi bir yere götürebilir. Bu tip olaylar da var.

Bir de albastı olayı dediğimiz, loğusa bayanlarda olan bir hadise: Sanki çocuğunu götürüyormuş gibi; rahatsızlandırmalar, beşiğin yerini, yatağını değiştirir gibi görüntülerle başlayan bir “hastalık” türü de var.

Şimdi bu “ağırbasan” halleri ne zaman olur? Ağırbasan, albasan, albastı dediğimiz bu olaylar, genelde vücut yorgunken ya zihinsel ya da bedenen bir yorgunluk hissi(nden sonra başlar.) Örneğin; bir yolculuğa çıktınız, dönüşte bayağı bir yoruldunuz ve metruk bir yerde yalnız” kalıyorsunuz. İşte o anda siz, vücudunuz, bünyeniz uygun ise (bu, herkeste olmayabilir) bir “menfez” açabilirsiniz. Bir de bakarsınız ki, üstünüze bir ağırlık gelir, gözleriniz yavaş yavaş kapanır, üzerinize korkunç bir ağırlık iner. Sesiniz soluğunuz kesilir ve yanınızda biri varsa bağıramazsınız, sesinizi ona duyuramazsınız. Bazıları da kendi ruhsal güçleriyle bir dua okur, bir Ayete’l-Kürsi okuyabilir veya bütün gücüyle “Allah!” diyerek o halden çıkabilir.

Karabasan olayı, diğer dinlerde de vardır. Belki onlar da Hz.İsa’dan ve kendi dinlerinden bir yardım talebinde bulunmak suretiyle birdenbire ruhsal bir güçle bu durumdan çıkan insanlar olduğunu görüyoruz.

Demek ki burada olan hadise, vücutta bir “menfez”in açılmasıdır. Genelde bedensel ve zihinsel yorgunluk, bu duruma yol açıyor.

Menfez Açıklığı Nedir?

Vücuttaki menfezler, genelde –nasıl ki insan vücudunda “akupunktur noktaları” gibi açıklıklar var ise, bunları gösteriyoruz. Diyoruz ki, hücreler arasında, sinir sistemindeki bazı nöronlar içerisinde belli aralıklar vardır. Bu aralıklar, vücudun herhangi bir kesiminde olabilir. Gözlerde –bir hassasiyet olarak-, ellerde, alında, boyunda, göğüste veya ayaklarda olabilir. Bunlar, ancak denemeler sonunda bulunabilir; çünkü her insanın yapısı değişiktir ve biyolojik değişikliğine göre de görünmeyen bazı “şua”lar giriyor. İşte biz, bunlara “menfez” diyoruz. Yani sizin manyetik şuaları aldığınız vücuttaki kilit noktalarıdır. Bunun haritasını da çıkarıyoruz. Diyoruz ki, şu, şu, şu noktalar, sizde biyolojik enerjinin girmesine neden oluyor ve bunlara “menfez” ya da “koridor” diyoruz.

Bu durumda bizim kültürüm etkisiyle görülen halüsinasyonların İslam dininin etkisiyle cinleri çağrıştıran kedi yada insan benzeri garip görünüşlü semboller olması da kaçınılmazdır. Mesela Alman kültüründe karabasana ‘Hexendrücken’ (cadı basması) denir. Ortaçağ kültüründen kaynaklanan cadı figürü ön plandadır. Ruhun arınma evreleriyle çok ilgili olan Budizm etkisiyle Hindistan’da bu olay, ruhun erdeme ulaşırken, kötü Hindu şeytanı Rakshasan tarafından engellenme çabası şeklinde yorumlanır. Rusya’da uyku felcine domovoi adındaki ev ruhunun yol açtığı inancı hakimdir; domovoi kötü giden bir evlilik yada ihanet gibi bir nedenden dolayı ev halkını cezalandırdığı düşünülür.

Karabasan vakasına benzer uyku felci yaşayan Amerikalıların ise diğer ülkeler kadar belirgin kültürel bir altyapıları olmaması sebebiyle, açıklamaları daha farklıdır: Uzaylıların kaçırması vakası. ABD’de binlerce insan gece uyurken uzaylılar tarafından kaçırıldığını, esir edildiğini yada ziyaret edildiğini bildirmiştir. Çoğunun açıklaması uyku felci durumunda yaşananlarla aynı özellikler göstermiştir: Hareket edememe, uyanık olduğu halde konuşamama, üzerinde bir ağırlık hissetme vs.
Peki Karabasan’dan Nasıl Kurtulunur?

1. Öncelikle bir hekime danışmalı..

2. Karabasan görmekten korktuğunuz gece, sırtüstü yatmamalı.

3. Yatağın üzerinde yada yerde ekmek kırıntısı falan varsa temizlemeli.


4. Yatarken yatağa abdestli girmeli, Euzü Besmele okuyarak sağ yanı üzerine kıbleye karşı yatıp, sağ avucu sağ yanağın altına koymalıdır. Âyet-el Kürsi, 3 İhlas, sonra Fatiha ve 1er defa iki kul euzüyü okumalıdır. Sonra 3 defa (Estağfirullahelazim ellezi la ilahe illahü) okuyup, üçüncüsüne (el-hayyelkayyume ve etubü ileyh) ilave etmelidir. Daha sonra da 10 kere (La havle vela kuvvete illa billah) okuyup, onuncusuna (hil aliyyil azim ellezi la ilahe illahü) ilave etmelidir! Li ilafi’yi [Kureyş suresini] gece yatarken 11 defa okumalı. Aşağıdaki hadis-i şeriflerde bildirilen duaları okumalıdır:

(‘Bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdi ve lâ fissemâi ve hüves-semi’ul alim’ duasını sabah 3 kere okuyana, akşama kadar, akşam okuyana da, sabaha kadar hiç bela gelmez.) [İbni Mace]

(‘Euzü bikelimâtillahittammâti min şerri mâ haleka’ duasını okuyana, o yerden kalkıncaya kadar, hiçbir şey zarar veremez.) [Müslim]

5. Cevşen duasını okumak ve üzerinizde cevşen duasını bulundurmalı. Korku gibi şeylerden korunmak için dua etmek ve âyet ile hadis gibi şeyleri yazıp taşımak dinen caizdir. Abdullah bin Ömer Peygamberden (sav) şöyle rivayet etmiştir: “Sizden biriniz uykuda korkarsa şöyle desin: Allah’ın gazab ve azabından ve kullarının şerrinden, şeytanların vesvesesinden ve yanıma gelmelerinden eksikliği olmayan Allah’ın sözlerine sığınırım” O zaman, hiçbir şey ona zarar vermez. Abdullah bin Amr onları temyiz çağına gelen çocuklarına öğretir, temyiz çağına gelmeyen çocukları için yazıp onların boynuna asardı (Ebu Davııd, Nesâî, Tirmizî). Ancak bunları istismar edip sanat haline getiren ve saf kadınlarla teşriki mesai edip onlarla haşr ve neşir olmak kesinlikle haramdır. (Günümüz meselelerine Fetvalar – 2, Yasin Yayınevi, s: 258 )

6. Fatiha, Nas, Felak, İhlas surelerini okumalı.

7. 7 defa Ayete’l Kürsi’yi okuyup sağa, sola, arkaya, öne, alta ve üste üfleyip yedincisini üflemeden uyumalı

8. 33 defa Sübhanellah, 33 defa Elhamdülillah ve 34 defa Allahü ekber diyerek uyumalı

9. Abdest alıp 2 rekat namaz kılıp abdestli yatmalı.

Gıda Alerjisi


Gıda alerjilerinin görülme sıklığı her geçen gün daha da artış göstermektedir. Vü­cudun bazı gıda maddelerine karşı gösterdiği tahammülsüzlük birçok hastalığın temelinde yatan en önemli sebeplerden biridir. Birçok insan gıda alerjisi sorunu yaşamakta olsa da gıda alerjilerinin ne kadar ciddi sonuçlar doğurabileceği toplu­mumuzun büyük bir kesimi tarafından bilinmemektedir. “Gıda Alerjileri Hakkında Bilinmesi Gereken Gerçekler” bölümünde bilmeniz gereken pek çok nokta bulun­maktadır.

Bu nedenle bu bölümü dikkatle okumanızı tavsiye ederiz. Alerjiler sade­ce çocukların değil, erişkinlerin de ölümüne yol açabilir. İngiliz ve Amerikan hükü­metleri gıda alerjilerinin ne kadar ciddi sonuçlar doğurabileceğinin farkına vara­rak, gıda endüstrisinde çalışan tüm firmaları bu konuda uyarmıştır. İnsanları gıda alerjisi hususunda bilinçlendirmek isteyen İngiliz ve Amerikan hükümetleri halkı bilgilendirecek kampanyalar yürütmektedir.

Çocuk hastalıklarının birçoğunun temelinde gıda alerjileri yer almaktadır. Ço­cukluk döneminde yaşanan gıda alerjisi sorunu erişkinlikte görülen pek çok hasta­lığın da tetikleyicisi olmuştur. Yapılan son araştırmalara göre, hamilelik esnasında anne tarafından yenilen bazı yiyeceklerin ana rahmini etkilemesi nedeniyle bazı bebeklerde hassasiyet oluşmuştur. Gıda alerjisine neden olan bazı yiyecekler ha­mile kadınların aşerdiği yiyeceklerin başında gelmektedir. Hamilelik döneminde çok aşırı tüketilen bazı yiyecekler de bebeklerde gıda alerjisine neden olmaktadır. Bebeklerde alerjiye neden olan tek gıda maddesinin süt olduğunu düşünmek yan­lış olur.

Sütün bebeklerde hassasiyete neden olduğu doğrudur, ancak sütün tek alerjik gıda maddesi olduğunu düşünmek oldukça yanlıştır. Emziren annelerin ye­diği gıda maddelerinin içindeki bazı moleküller doğrudan anne sütünü etkiledi­ğinden annelerin yiyip içtikleri gıdalara önem vermesi gerekmektedir. İnek sütü, keçi sütü ya da soya içeren bazı gıdalar bebeklerde alerjik reaksiyonlar yaratabilir.

Küçük çocukların beslenme düzenlerine de önem verilmelidir. Çocuklara uy­gulanan diyet programları iyi bir uzmanın kontrolü altında hazırlanmalıdır. Ço­cukların diyet düzeninde yer alan proteinlerin, karbonhidratların, yağların, vita­min ve minerallerin dengeli olarak seçilmesi gerekmektedir. Çocuğunuza kendi hazırladığınız diyet programını uygulamaya kalkarsanız bazı besin değerleri bu di­yet programının içinde dengeli olarak yer alamayabilir. Bu durumda çocuğunuza kötülük etmiş olursunuz. Çocuğunuza uyguladığınız diyetin doğruluğu konusun­da şüpheleriniz varsa, mutlaka iyi bir diyetisyene danışınız.

GIDA ALERJİLERİ

Gıda alerjileri, çocukların bazı gıdalara karşı gösterdiği tahammülsüzlükten ayrı olarak değerlendirilmelidir. Gıda Alerjileri Şubesi tarafından yapılan çalışmalar sonucunda, gıda alerjilerinin bağışıklık sisteminde bazı reaksiyonlara neden olan, çeşitli testlerle gözlemlenen ve teşhis edilen bir reaksiyon olduğu ortaya çıkmıştır. Bir insanın vücudu yabancı maddelerle karşılaşırsa, bağışıklık sistemi bu madde­lere karşı tepki gösterir. Gıda alerjisi vakalarında, birçok kişiyi olumsuz yönde et­kileyen bazı gıda maddeleri bazı insanları etkileyebilir. Bu yan etkiler hemen geli­şir ve vücudun çeşitli bölgelerine yayılabilir. Örneğin ağız bölgesinde (dudaklarda şişme), sindirim sisteminde, solunum yolunda (horlama ve nefes problemleri) ve deride yan etkiler gözlemlenir. Vücut hassasiyet gösterdiği gıda maddesine karşı kendisini korumaya çalışırken antikor üretmeye başlar.

Herhangi bir gıdaya karşı alerjisi olan bir çocuk, bu gıdayı yediğinde vücudunda bulunan antikorlar nede­niyle yüksek oranda kimyasal ve histamin salgılamaya başlar. Bu kimyasallar ve histaminler, vücudu, hasssas olduğu gıda maddesine karşı korumak amacıyla üre­tilmektedir. Bu şekilde solunum yollarını, sindirim sistemini, cildi ve kalp-damar sistemini etkileyebilecek alerjik reaksiyonlar ortaya çıkmaktadır.

Gıda alerjilerinin belirtileri arasında dudaklarda seğirme ve titreme, dilin ve boğazın şişmesi, nefes alma güçlüğü, kurdeşen, kusma, karında kramplar, ishal, tansiyon düşüklüğü ve bilinç kaybı yer almaktadır. Çok ciddi vakaların ölümle so­nuçlandığı görülmüştür. Vücudun hassas olduğu gıda maddesinin yenmesini takip eden birkaç dakika ya da birkaç saat içerisinde belirtiler ortaya çıkar. Belirtiler çok ağır bir şekilde yaşanabilir. Solunum yolları ciddi bir şekilde etkilenebilir, ciltte kurdeşen gibi çok rahatsız edici sorunlar yaşanabilir, ağır ishal vakaları gibi sindi­rim sistemi sorunları görülebilir.

Gıda Alerjilerine karşı herhangi bir çare bulunabilir mi?


Alerjiye neden olabilecek gıda maddelerinden uzak durmak almabilinecek en ciddi önlemdir. Herhangi bir gıda maddesini tüketmeden önce, paketini dikkatle okumalısınız. Söz konusu gıda ile ilgili en ufak bir tereddüdünüz varsa, bu gıdayı tüketmekten kaçınmalısınız. Son birkaç yılda, gıda endüstrisi alerjik vakalara kar­şı tedbir alma yoluna giderek fındık gibi alerjiye neden olabilecek besinleri içeren ürünler hakkında halkı uyarmaktadır. Ürün paketlerinde ürünlerin içeriğine dair kapsamlı bilgiler yer almaktadır. Bu bilgilerin halk tarafından dikkatle ve bilinçli bir şekilde okunması gerekmektedir. Kimyasal süreçlerle işlenmiş olan ürünler alerjik reaksiyona sebep olabilir.

Bazı insanlar fındık, fıstık, midye ve balığa karşı duyulan hassasiyetin ömür bo­yu sürebileceğini ve yaş ilerlese bile alerjik durumun süreceğini düşünmektedir. An­cak bu fikir yavaş yavaş geçerliliğini yitirmektedir çünkü San Diego’da bulunan Kaiser Permanente Tıp Merkezi’nde yapılan bir araştırma yumurta ve süte karşı hassa­siyetin 3-5 yaşlarında tamamen kaybolduğunu göstermiştir. Fıstık ve balığa karşı ya­şanan alerjik durumların 7 yaşından sonra bile geçebileceği belirtilmektedir.

Anne ve babalar ne yapabilir?

Uzmanlara göre belirli gıdaların beslenme sisteminden rastgele çıkarılması oldukça zararlıdır. Bu tür alışkanlık çocukların beslenme sisteminde dengesizliklere neden olmaktadır. Özellikle de belirli gıda maddelerinin çocuklar için hayati öneme sahip olduğu göz önünde bulundurulursa, rastgele ve programsız olarak yapılan değişikliklerin çocuklara ne kadar zarar verdiği anlaşılabilir. Bu nedenle çocuğunuzun her­hangi bir gıda maddesine karşı hassasiyet gösterdiğini fark ederseniz, 1-2 hafta sü­resince “gıda-takip defteri” tutun.

Bu deftere çocuğunuzun hassasiyet gösterdiği gı­da maddesi ile ilgili notlar alın. Çocuğunuz hangi şikâyetleri ne kadar sıklıkta ve ne kadar sürede yaşıyor? Bu gibi soruların cevaplarını yazın. Tuttuğunuz notların sonu­cunda, bu gıda maddesinin çocuğunuzda alerjik reaksiyona neden olduğunu düşü­nürseniz, bu gıdayı çocuğunuzun beslenme planından tamamen çıkarın. Ancak çı­kardığınız bu gıda maddesinin yerini tutabilecek alternatif gıdalar bulmanız gerek­tiğini de unutmayın. Örneğin, alerjiye neden olduğunu düşündüğünüz glüten ve buğday içeren gıdaları çocuğunuzun beslenme düzeninden çıkarıyorsanız, bu gıda­ların yerine geçebilecek kaliteli ve rafine olmayan başka karbonhidraüarı seçmelisi­niz. Bu durumda B vitamini takviyesi yapmayı da unutmamalısınız.

• Ciddi olduğunu düşündüğünüz belirtileri doktorunuza rapor etmelisiniz. Gı­da alerjileri ile başa çıkmanızı sağlayacak doğal yolları denemeniz faydalı ola­bilir. Ancak acil durumlarda ilk yardımı gerçekleştirmeyi mutlaka öğrenmeli­siniz. Ayrıca, ciddi alerjik reaksiyonlar sırasında modern tıp tarafından öneri­len ve elinizin altında bulunması gereken ilaçları da ne sıklıkla ve ne şekilde kullanmanız gerektiğini bilmelisiniz.

• Çocuğunuzun belirli alerji testlerinden geçmesi gerekmektedir. Çocuğunuzun başka hangi gıdalara karşı alerjisinin olduğunu tespit etmeniz de çok önemli­dir. Çocuğunuzda gıda alerjisi varsa, bunu daha ilk safhalarda tespit etmeniz gerekmektedir.

Ailelerin yapabileceği pek çok şey vardır:

• Fındık gibi pek çok çocukta alerjiye neden olan gıda maddelerinin özellik­lerini bilmeniz gerekmektedir. Özellikle de aile fertlerinde görülen gıda hassasiyetinin farkında olmanız çocuğunuz için önemlidir.

• Çocuğunuzun okul çantasını hazırlarken, beslenme çantasına alerjiye ne­den olmayacak gıda maddelerini koyunuz. Çocuğunuzun öğretmenleri ile konuşarak, kendilerini durumdan haberdar ediniz.

• Çocuğunuz okulun yemekhanesinde yemek yiyorsa, idare ile konuşarak menüde çocuğunuza dokunmayacak yiyeceklerin bulunmasını sağlama­nız gerekmektedir. Yemekhanenin menüsü konusunda endişe duyuyorsa­nız, çocuğunuzun öğle yemeklerini bizzat kendiniz hazırlayarak gönderi­niz. Yapmanız gereken en önemli şey çocuğunuzu bilinçlendirmenizdir. Çocuğunuz hangi gıdaları özgürce yiyebileceğini, hangi gıdaların kendisi­ne dokunduğunu iyi bilirse, bu konuda hassasiyet gösterirse, sorun yaşa­ma riskiniz azalacaktır.

• Çocuğunuzun okul yönetimini de durumdan haberdar etmeniz gerekmekte­dir. Yönetime ciddi bir mektup yazarak çocuğunuzun sorunlarını tek tek ya­zın ve gerekli gördüğünüz noktaların önemini vurgulamak için altlarını çizin.

• Çocuğunuzun öğretmenlerine yaptıkları resim ve çizim etkinliklerinde, bi­limsel deneylerde hangi gıda maddelerini kullandıklarını sormayı ihmal etmeyin. Çocuğunuzun alerjik olduğu bir madde derslerde kullanılıyorsa, bu maddenin alternatifinin kullanılmasını isteyin.