14 Nisan 2010 Çarşamba

Hastalığında Etkenler

1. Genetik faktörler : Astım hastalığının bilinen en önemli risk faktörü atopi, yani allerjik bünyedir. Atopinin ortaya çıkmasında ise genetik faktörlerin önemli rolleri vardır. Kalıtımın % 40-60 vakada rol oynadığı tahmin edilmektedir. Astımlı hastaların çoğunun yakın akrabalarında astım ya da diğer allerjik hastalıklardan bir ya da birkaçının olduğu tespit edilmektedir, ancak bu tüm olgular için geçerli değildir. Bazı vakalarda kişi veya ailesi allerjik bir durum tarif etmemektedir. Astımlı bir annenin çocuğunda astım görülme sıklığı %20-30’lara çıkarken, hem anne hem de baba astım ise bu oran % 60-70 değerlerine ulaşmaktadır.
2. Çevresel faktörler : Ev içinde ve dış ortamda atmosfer kirliliği ve allerjen yoğunluğunun artması astım sıklığının artışında önemli birer faktördürler. Genetik faktörlerden bağımsız olarak, yaşamın ilk bir yılında çevresel kaynaklı allerjenler ile yoğun temas astım gelişiminde ciddi ve önemli bir faktördür.
Dış allerjenler vücuda genellikle solunum yoluyla, nadiren sindirim yoluyla girerler. Solunum yolu ile vücuda alınan allerjenlerin başında ev tozu akarları gelir. Dermatophagoides farinae ve Dermatophagoides pteronyssinus isimli bu ev akarları ev tozları içinde yaşayan, gözle görülemeyecek kadar küçük canlılardır. Akarlar besinlerini insan deri döküntülerinden, sularını da insanların nefeslerindeki nemden sağlarlar. Nemli ortamda çok daha kolay ürerler. Akarların dışkıları, salgıları ve ölü dokuları allerjen özelliklere sahiptirler. Bu canlılar halı, kilim, yatak, yorgan, yastık kılıfı gibi ortamlarda çok daha kolay barınır ve ürerler.
Polenler dış ortamdan vücuda alınan diğer önemli allerjenlerdir. Yabani ot, çimen, ağaçlar gibi tüm bitkilerden kaynaklanan polenler vücuda solunum yolu ile alınarak astım atağına neden olabilirler. Polenlere bağlı astım mevsimlerle ilişkili olarak kendini gösterir ve çiçek açma dönemlerinde daha sıkça karşımıza çıkmaktadırlar.
Küf mantarları ise iç ve dış ortamda rutubetli yerlerde bulunurlar ve astımın risk faktörleri arasında yer alırlar. Ev içerisinde en çok banyo, çatı ve bodrum katları gibi nemli bölgelerde barınırlar.
Kedi, köpek, tavuk, güvercin, at gibi hayvanların tüyleri ve kılları da birer allerjendir ve yakın temastaki astımlı bireyler için önemli birer risk faktörüdürler.
Sindirim yolu ile vücuda alınan allejenlerin başında yumurta, süt, balık, kabuklu deniz hayvanları, çikolata gibi besin maddeleri ile her türlü tatlandırıcı, renklendirici ve koruyucu katkı maddeleri bulunan gıda maddeleri gelir. Besinlerle oluşan allerjik tablolar daha ziyade çocuklarda kendini göstermektedir.
Çok önemli bir risk faktörü de sigaradır. Sigara dumanında bulunan 4000’e yakın gaz, duman ve partikül yapısındaki kimyasal maddeler astımın oluşumunda önemli rol oynarlar. Yapılan çalışmalarda gebeliği sırasında sigara içen annelerin bebeklerinin kanında allerjiye bağlı IgE’nin yüksek bulunduğu ve bu bebeklerde allerjik hastalık riskinin yüksek olduğu gösterilmiştir. Ayrıca annesi sigara içen bebeklerde solunum yolu hastalıklarının ve astımın daha sık görüldüğü belirtilmektedir. Sigara içen ya da sigara içilen ortamda bulunan astımlı hastaların tedavisi de çok zor olmaktadır.
Hava kirliliği allerjenlere karşı kişinin daha duyarlı olmasını sağlar ve astımın ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Çevre havasını kirleten endüstriyel maddeler ve gazlar, evde kullanılan sobalardan kaynaklanan dumanların yanı sıra parfüm, deodorant gibi kozmetik ürünler de astım gelişiminde risk faktörleridir.
Ani ısı değişiklikleri, soğuk hava gibi meteorolojik faktörler de astım gelişiminde rol oynamaktadır.
3. Solunum yolu enfeksiyonları : Çevresel faktörler arasında da sayabileceğimiz solunum yolu enfeksiyonları astım atağını tetiklemektedir. Bu enfeksiyonlar vakaların yaklaşık % 40’ında etken olarak izlenmektedir.
Bebeklik çağında geçirilmiş olan Respiratuar sinsityal virus enfeksiyonlarının allerjik tablolar ve astımın ortaya çıkmasında rol oynayabileceğini gösteren bulgular olmasına karşın, viral solunum yolu enfeksiyonlarının astıma neden olduğu görüşü ispatlanmamıştır. Ancak bilinen bir gerçek, viral enfeksiyonlar solunum yolu iç duvarında harabiyete neden olmakta ve solunumla alınan allerjenler ya da diğer etkenlerin kolayca solunum yollarına ulaşmasına neden olmaktadır. Böylece allerjene karşı duyarlılık kolaylaşmaktadır.
Sigara içimi ve hava kirliliği enfeksiyonlara karşı direnci azaltarak viral solunum yolu enfeksiyonlarının oluşmasında ve astım ataklarında rol oynamaktadır.
4. Psikolojik faktörler : Vakalarının yaklaşık 1/3’ünde sıkıntı, stres, korku, heyecan gibi psikolojik faktörler astım ataklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
5. Hormonal faktörler : Vakaların az bir kısmında hormonal sistemin rolü düşünülmektedir. Çocukluk çağında başlamış olan astım olguları ergenlik dönemi ile geçebilmektedir. Bunun aksine ergenlik dönemi ile başlayan astım olguları da vardır. Gebelik iki yönlü etki yapabilir, gebelikte bazen astım atakları daha ağır bir hal alabilir, ancak ikinci aydan itibaren ataklar hafifler ve seyrekleşir.
6. Diğer etkenler : Hamile kadınların beslenme bozuklukları anne karnındaki bebeklerin beslenmesinde bozulmaya neden olmaktadır. Bu tür anne rahminde beslenme bozukluğu olan bebeklerde doğum sonrasında gelişme gerilikleri gözlenebilmekte ve kanda allerji ile ilgili olan eozinofil protein X değerleri yüksek bulunabilmektedir. Bu bebeklerde doğum sonrası da olsa astım ve diğer allerjik hastalıkların daha sık görüldüğü varsayılmaktadır.
Aspirin, morfin gibi bazı ilaçlar da astım atağının başlamasına neden olabilmektedirler.
Kalıtımla ilgili nedenlerKalıtım, kişinin anne-babasından genler yoluyla aldığı özelliklerdir. Kromozomları oluşturan genler, organizmanın bütün özelliklerinin ve yapısının ortaya çıkışını düzenler: Saç rengi, göz rengi gibi fiziki özellikler kadar genetik, metabolizma ve hormonal hastalıklar da kalıtım yoluyla anne-babadan genler aracılığıyla çocuklara aktarılır.Genetik hastalıklar; hemofili mongolizm vb.Metabolizma hastalıkları; şeker hastalığı, hipertansiyon, fenilketenüri, bazı kan hastalıkları (akdeniz anemisi) vb.Hormonal hastalıklar; devlik, cücelik, hipertroidizm Son yıllarda hastalıkların tedavisinde kalıcı olarak ilaç tedavisi yerine gen tedavisi düşünülmektedir. Çünkü ilaçla geçici tedavi elde edilir. Ancak genlerde yapılacak değişikliğin geri dönüşü yoktur. Böyle bir tedavi beklenmeyen, istenmeyen sonuçlar da doğurabilir.
Çevre ile İlgili Nedenlerİnsan, çevresi ile bir bütündür. Çevre koşullarının iyiliği ya da bozukluğu orada yaşayan insanların sağlıklarını etkiler. Çevredeki olumsuzluklar (hava, su kirliliği, gürültü, stres vb.)bireye ne kadar yakın ise bireyin sağlığı da o ölçüde bu olumsuzluklardan etkilenir.Fiziki çevrenin bütün öğeleri insan sağlığını etkilemektedir. Çevredeki havalandırma, ısınma, aydınlanma, temiz suyun temini, pis suyun ve çöplerin uzaklaştırılması, gürültü, iş ortamı insan sağlığını ayrı ayrı etkileyen etmenlerdir.İnsanların sağlığına çevrenin etkisi, döllenmeden itibaren başlar, ölünceye kadardevam eder.

Obezite Nedir? Şişmanlığa Neden Olan Faktörler Nelerdir?
Şişmanlığın vücut ağırlığının %40-80 oranında genetik faktörlere bağlı olarak belirlendiği yapılan çalışmalardan anlaşılmıştır. Şişmanlık birçok nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan bir rahatsızlıktır.
Şişmanlığın oluşumunda hem genetik hem de aile ve çevresel ortamın etkileri baş göstermektedir.
Bugüne kadar yapılan çalışmalarda mutlaka şişmanlık ile sonuçlanan tek bir genetik bozukluk veya mutasyon ortaya konamamıştır. Bir kısım şişmanlığa eğilim yaratan genler saptanmışsa da bunlar toplumda sık görülen şişmanlığın denenini açıklayamamıştır.
Anne ve babası şişman olan çocukların %25’ şişmandır. Şişman bir kişinin çocuklarının obezite olma olasılığı 2-3 kat daha fazladır.
Şişmanlığa neden olan genler henüz tam olarak bilinmemektedir. Gen taramalarıyla şişmanlığa neden olabilecek genlerin yerleştiği kromozom bölgeleri saptanmaktadır. Bugüne kadar 5 büyük çalışmada bazı kromozomlarda şişmanlığa neden olabilecek gen bölgeleri saptanmış olmasına karşın bu bölgedeki genlerin daha ayrıntılı araştırılmasının yapılması gerekmektedir.
Fransa’da şişman hastalarda yapılan bir taramada 10 numaralı kromozomdaki bir bölgenin şişmanlığın gelişimi için önemli olduğu gösterilmiştir. Alman şişman çocuklarda yapılan çalışmalar bu bulguyu desteklemiştir. Bu sonuçlar 10 nolu kromozomdaki bir alanın şişmanlığa neden olan önemli bir alan olduğunu göstermektedir.
Yapılan çalışmalar sonucunda; şişmanlığın sadece bir gendeki bozukluğa bağlı olarak düşünülmesi toplumdaki şişman hastaların sadece %5 ‘inde görüldüğü tespit edilmiştir. Şişmanlığa neden olan tek gen bozuklukları şunlara bağlıdır. Leptin hormon geni, leptin reseptör geni, prohomonkonvertaz 1 geni pro-piomelanokortin (POMC) geni, peroxisome proliferatör aktivated reseptör gama 2 geni, melanokortin 4 reseptör genidir. Çok gen bozukluğana bağlı şişmanlığın toplumada görülen şişman hastalırın %95’ni teşkil eder, yani şişmanlık birden fazla gen bozukluğundan kaynaklandığını ortaya koymaktadır.
Beta3 adrenejik reseptör (B3AR) ve uncouplin protein 1(UCP1) genleri vücutta besinlerin yakılması ve enerji üretilmesinde görev alan genlerdir. Lipoprotein lipaz ise yağların parçalanmasında görev alan bir enzimdir ve bu gen değişikliğinin vücut ağırlığının artışında rol alabileceği düşünülmüştür. Bu genlerin çeşitli toplumlarda şişmanlık ile olan birlikteliği gösterilmiştir. Ancak 147 şişman hastada yapılan araştırmada beta3 adrenerjik reseptör, uncouplin protein-1 ve lipoprotein lipaz genlerdeki bozukluğun şişmanlığa neden olmadığını ortaya koymuştur. UCP-1 ve LPL gen bozukluğu olan şişmanlarda kan şekeri ve kan yağlarının daha yüksek olduğunu bulgusuna varılmıştır. Bu bulgu bazı gen bozukluklarının şişman hastalarda kan şekeri ve yağ yüksekliğine meden olabileceğini göstermesi açısından çok önemlidir.Leptin hormonu vücudumuzdaki yağ dokularından salgılanan bir hormon olup beyine sinyaller gönderek iştahı azaltmaktadır. Bu hormon olmayınca kişi aşırı yemek yemekte ve şişmanlamaktadır. Yapılan araştırmada 10 kadar şişman hastanın kan leptin hormon düzeylerinin düşük olduğunu saptanmıştır. Bu düşüklüğün leptin hormonunu üreten gendeki bozukluğa bağlı olma olasılığını ortaya koymuştur. Yapılan bu çalışmada hastaların şişman olmaları (ağırlıkları 150-160) civarında, ergenliğe girememiş olmaları, seks organlarının gelişmemesi ve birçok hormon bozukluğunun birlikte bulunmuş olmasıdır. Böylece dünyada ilk defa leptin hormonunun seks organlarının gelişiminde önemli rolü olduğunu ve bu hormon olmayınca ergenliğe girilemediğinin saptanmış olmasıdır. Leptin gen bozukluğu ve leptin hormon yetmezliği olan hastalardaki klinik bulgular şöyle sıralanmaktadır.
- Aşırı yemek yeme,- Normal doğum kilosu olması ancak şişmanlığın daha szonra hızlı gelişimi,- Devamlı gıda arama,- Sempatik sinir sisteminin az çalışması,- Şişkinlerde sek organlarının iyi gelişmemesi, x- İmmün sistem veya vücut direncinin zayıf olması.- Beyin hacimlerinde küçüklük.- Beyindeki hipofiz bezinden salgılanan FSH. LH. Growth hormon, TSH ve ACTH hormon salınımlarında bozukluk.- Kandaki bazı mineral düzeyleri (selenyum, mangan ve çinko gibi) düşük bulunması, x- Bir hastada şeker hastalğı, diğerlerinde kanda insülin fazlığı saptanması,- Erkek hastada kemik erimesi ve kan kalsiyum düzeylerinde değişiklikler görülmesi,
Tüm bu çalışmalar gösteriyorki yağ dokusundan salgılanan leptin hormonun yaşam için çok gerekli bir hormon olduğunu ortaya koymaktadır

KISIRLIĞA NEDEN OLAN, ÜREME ORGANLARININ DIŞINDAKİ ETKENLER
KISIRLIĞA NEDEN OLAN, ÜREME ORGANLARININ DIŞINDAKİ ETKENLER: Tüm vücudu ilgilendiren ve tümüyle vücudu zayıf düşüren, beslenme bozukluğuna yol açan hastalıklara örnek olarak tüberküloz ve kanseri gösterebiliriz. Bunlardan başka aşırı kansızlık da gebe kalma şansını azaltmaktadır. Böyle ağır hastalıklardan başka hormonal bozukluklar da kısırlık nedeni olabilmektedir.
Hormonal bozukluklara örnek olarak tedavi edilmemiş diabetes mellitus (şeker hastalığı), tiroit ve böbreküstü bezine ilişkin bozukluklar sayılabilir. Bunlardan başka Önemli bir etken de hipofiz bezine ait bozukluklardır. Hipofiz bezinin tümörlerinde, hormonal bozukluklarda da gebe kalma şansı önemli ölçüde azalmaktadır. Kısırlık nedeni ile araştırılan hastaların, yaklaşık olarak % 15-25′inde kısırlık nedeni bu hormonal bozukluklardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder