22 Nisan 2010 Perşembe

TIBBIN GELİŞİMİ


Türün sürekliliğinin korunması” doğadaki tüm :anlılarda ortak olan bir içgüdüdür. İnsanoğlun-la da bu içgüdü vardır. Kendi türünü koruyabil-nesi amacıyla insanoğlu “da çoğalır ve beslenir. tacak bunlar yeterli değildir. Çünkü insanoğlu liğer canlı türler gibi doğaya uyum göstererek rarlığını koruyabilme yeteneğine gerekli ölçüde iahip değildir. İnsan organizması doğal koşullar ;arşısmda güçsüzdür. Ancak sahip olduğu retenekli beyni sayesinde doğa ile kendisi ırasmdaki dengeyi sağlamakla kalmayıp onu :endi çıkarları için kullanmayı da öğrenmiştir. nsan, kendi varlığım beyninin gücüyle koruyabil-niştir. Bu güç ona sağlıklı olmanın yollarını Lrayıp bulmayı da öğretmiştir. Bu onun doğal çgüdüsünün bir parçasıdır. Jağlığm korunması için gösterilen çabaların nsanlık kadar eskiye dayandığını ileri sürmekle yanılgıya düşmüş olmayız. Sağlığın korunması nusunda ilk görevleri ilkel toplumlarda büyücü-er ya da din adamları üstlenmişlerdi. Tarih cinde zaman, günümüze yaklaştıkça güncel mlamda hekim kişiliğinin de belirmeye, gelişme-e başladığı görülür. 2600 yıllarında yaşamış olan Mısırlı-İmhotep, amamnm en ünlü hekimiydi. Teb ve Mefis’te ağlıklı olma sanatının tanrısı olarak kabul diimişti. Eski Mısır uygarlığı daha sonraki [önemlerde de çok yetenekli hekimlere sahip ılmuştur. Örneğin İÖ 1500 yıllarından kalan )ir Mısır papirüsünde olduğu gibi 50 çeşit, hastalığın belirti, teşhis ve tedavisiyle ilgili bil­gilerin yazılı olduğu birçok papirüs günümüze kadar ulaşmıştır. Tıp yalnız Mısır’da değil, Hindistan’da da çok eski bir geçmişe dayanır. Eski Hint cerrahları, belki de dünyanın ilk estetik cerrahlarıydı. Tarihin o eski dönemlerinde, zina nedeniyle cezaya çarptırılmış burnu kesilen pek çok Hintli bu plastik cerrahlarının becerileri sayesinlde eski burunlarına yeniden kavuşabilmişlerdi.Eski Çin’de, tıbbın başlangıcı büyük Tao tanrısı Pan Ku’nun etkisinde kalan hükümdar Şen Nung dönemine kadar uzanır. Tao dininde evrensel düzen birbirinin karşıtı olan Yang ve Yin adlı iki karşıt ilkeden kurulmuştur. Bunlardan Yin karanlık, ay, kuzey, kadınlık ve nemlilik, Yang, ışık, güneş, güney, erkeklik ve kuruluk demektir. Taoculukta bu iki ilkenin kanla birleşip insan vücudunda dolaştığına inanılırdı. Yang ve Yin arasındaki dengenin bozulması hastalığa, bunla­rın vücuttaki hareketlerinin durmasının ise ölüme yol açtığı düşünülürdü. Yang ve Yin arasındaki dengeyi sağlamakla görevli olan Akupunktur yönteminin ilk kez İÖ 3000 yıllarında hekim Huang Tium tarafından gerçekleştirildiği düşünülmekte­dir.Eski Yunan uygarlığı, batı bilimselliğinin ilk temel taşıdır. Bu uygarlığı bilimsel tıbbın da temel taşı olması nedeniyle saygıyla anmamız gerekir. Bazı belirtilerin belli hastalıklarda hemen her zaman bir arada bulundukları ve bunların genellikle iyin ilaçlarla tedavi edilebildikleri ilk kez (”imanlılar tarafından ortaya konulmuştur. Hi-jokrat (İÖ 460-375) bilimsel tıbbın babası sayılır. -lipokrat, doğanın iyileştirme gücüne de inanmış-ı. Ona göre hekimin görevi, doğanın iyileştirme ;ücünü en iyi biçimde kullanmak ve ilaç :ullanımını en etkili olacağı zamana kadar ;eciktirmekti. Bu görüşte bilimsel kuşkuculuğun zlerine rastlamaktayız. Hipokrat pek çok şeyi ütmediğinin farkındaydı.S 129 yılında Bergama’da yaşamış olan hekim jalen, gladyatör doktoru olarak büyük ün ve İeneyim kazanmıştı. Galen daha sonraları Roma mparatoru Marcus Aurelius’un doktoru olmuş-ur. Galen kas hareketlerinin beyin tarafından ‘önetildiğim iieri sürmüşse de, kan dolaşımım ıenüz yeterince tanımıyordu. Galen kendi ;amamna kadar olan tıp bilgilerini derleyip »unlara kendi buluşlarını da eklemiştir. Hipokrat re Galen, Rönesans’a kadar Avrupa tıbbının emelini oluşturmuşlardır. 5. yüzyılda Roma mparatorluğu’nun yıkılmasıyla Avrupa tıbbı mrgun bir doneme girmiştir. İşte bu dönemde \raplar, Yunanlılardan kalma çok sayıdaki yazılı ip eserini de kendi dillerine çevirerek bu konuda ;eniş bilgiler kazanmışlardır ve bu bilgilere «nüerini de eklemişlerdir. Bağdat’taki hastane-le bir süre başhekim olarak çalışmış olan Razi, içek ve kızamık hastalıkları arasındaki farklılık-an anlatan ilk hekimdir (İS 865-921). 980-1037 ılian arasında yaşamış olan İbni Sina “Tıp Kanunu” adlı büyük bir tıp kitabı yazmıştır. Bu eser 17. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerindeki üp öğrencilerine okutulurdu. Avrupa, Ortaçağ karanlığında iken ünlü Türk hekimi İbnİ Sina tıp alanında pek çok değerli çalışmalar yapmıştır. 10. yüzyılda Yunan tıbbına karşı duyulan ilgi Avrupa’da yeniden canlanmaya başladı. Bu uyanış İtalya’nın Salerno kentinde dünyanın ilk tıp fakültesinin kurulmasına öncülük etti. Saler-no’da yeniden canlanan tıp bilimi, Ortaçağ’m ünlü üniversiteleri olan Oxford, Bologna, Padua, Montpellier ve Paris üniversitelerini de tıp alanında yeni ufuklara yöneltmiştir. Ancak yine de tıp, uygulamalı bir bilim olarak değil, düşünsel bir bilim olarak ele alınmış, hastalıkların ise tanrının bir cezalandırma yöntemi olduğu düşü­nülmüştür. Bu anlayışlar Ortaçağ karanlığındaki Avrupa’da tıp biliminin gerekli atılımları gerçek-leştirememesine neden olmuştur. Rönesans’la birlikte, tıp bilimi de paslı zincirlerin­den kurtulmaya başlamıştır. Daha 14. yüzyılda, İtalya’da ölüler otopsiye alınarak ölüm nedenleri araştırılmıştır. Bu bilimsel ilgi, tıbbın ilerlemesine önemli katkılarda bulunmuştur. 1514 yılında Brüksel’de doğan ve Padua Üniversitesi’nde ana­tomi ve cerrahi profesörü olan Andreas Vesalius 1543 yılında yazmış olduğu “De Humani Corporis Fabrica” adlı eser nedeniyle anatominin babası olarak kabul edilir.16. yüzyılda tıp konusunda çok önemli yeni bir görüş ortaya çıkmıştır: 1546 yılında İtalyan doktor Gerolamo Francastoro bulaşıcı hastalıklar üzerine yazılmış ilk bilimsel eser olan “De Contagione” adlıkitabmda bulaşıcı hastalıkların doğrudan ya da dolaylı temasla ve havayla da bulaşabileceğini ileri sürmüştür. Ne yazık ki Gerolamo Francastoro’nun bu değerli görüşleri kendisinden ancak üç yüz yıl sonra kabul edilmiştir. Çünkü Francastoro zamanında Galen’-in görüşleri hala Avrupa’da önderdi, 16. yüzyılın bir diğer önemli olayı ise 1590 yılında Hollanda’da Zacharias ve Leuvvenhook tarafından ilk mikroskobun bulunmasıdır. Ancak bu buluşun tıp alanındaki önemi daha sonraki yıllarda. 17. yüzyılın- başında İtalyan Malpighi tarafından vurgulanmıştır.yüzyıl tıp konusunda önemli atılımlara sah-ıe olmuştur. 1628 yılında İngiliz William Harvey nsan vücudundaki kan dolaşımının ilk bilimsel ıçıklamasmı yapmıştır. Diğer bir deyişle kan dolasımı günümüzden 354 yıl kadar “önce Can dolaşımının kalpten başlayıpıtardamarlara oradan da toplardamarlar yoluy-a yeniden kalpte sonlandığı ilk kez Harvey arafmdan ortaya konulmuştur. 1661 yılında ise talyan Marcello Malpighi kılcal damarların, mndan 4 yıl sonra İse alyuvarların (eritrosit) arlığım ortaya koymuştur. Malpighi aynı zaman­la mikroskobun yardımıyla derinin, dilin, böbrek-arin. akciğerlerin ve vücuttaki birçok salgı lezinin yapısını da incelemiştir. 7üm bu gelişmelere tıp ve özellikle onun tedavi lölümleri yeterli olmaktan çok uzaktı. İngilizler’in lipokraf ı olarak adlandırılmış Thomas Syden-ıam (1624-1689) Hipokrat tıbbini yeniden düzen-smiş. daha kolay uygulanabilen ilaç ve bakım öntemleri geliştirmiştir.761 yılında Avusturyalı doktor Leopold Auen-lurger “Perküsyon’1 denilen ve vücut üzerine nan bir ele diğer elin parmaklarının vurulma-ıyla vücuttan gelen seslerin değerlendirilmesi öntemini bulmuştur ve bunu yayınlamıştır. 1819 ılında Fransız doktor Rene Laennec “stetos-:op”u bulmuştur. Stetoskop günümüzde bütün [ekimlerin kullandığı “fanendoskop” adlı aletin itası olarak kabul edilebilir. 18. yüzyıl, tıbbın memli bir dalı olan ve hastalıkların organizmada rol açtıkları doku ve işlev bozukluklarım nceleyen “patoloji” biliminin doğduğu yüzyıldır, talya’da Padua Üniversitesi’nde anatomi profesörü olan Giovanni Battista Morgagni (1682-1771) tatolojinin kurucusu olarak kabul edilir. Morgag-d yaptığı otopsilerle çeşitli hastalıkların organ-arda yol açtıkları bozuklukları ortaya koymuş-ur. Tıpta en büyük olaylardan biri de Edward ennerin (1749-1823) 1798 yılında çiçek aşısını lulması olmuştur. Bu buluşuyla Jenner, bağışıklık liliminin (immünoloji) de temelini atmıştır. ‘arihin en büyük patoloji bilginlerinden biri olan tudolf Virchow (1821-1902) 1858 yılında yazmış ılduğu “Die Cellularpathologie” adlı eserinde, nsan vücudunun hücre vatandaşlardan kurul-quş olan bir hücre devleti olduğunu savunmuş ve lastahklarm dışardan gelen hastalık etkenlerine :arşı hücre devleti halkının gösterdiği bir tepki ılduğu görüşünü savunmuştur. 1847 yılında fahudi asıllı bir Avusturyalı doktor, İgnaz iemmehveis gebe kadınları muayene eden tıp iğrencilerinin ve doktorların onlara doğrudan emas yoluyla çeşitli mikropları bulaştırdıkları löriişünü ileri sürmüştür. Bu bulaşmaların inlenebilmesi amacıyla hekim, ebe ve tıp (grencilerinin ellerini ve kullanılan çeşitli tıbbi lereçlerin dezenfekte edilmesi gerektiğini savun-auştur. Bu gereğin yerine getirilmesiyle pek çok :ebe kadının hayatı kurtarılmıştır. Ancak yine de iemmehveis’in bu uyarısına uzun süre gereken jnem verilmemiştir, îakterilerle çeşitli hastalıklar arasındaki bağlaniyi kesin olarak ilk açıklayan Fransız doktor ‘asimir Devaine olmuştur. Devaine 1850 yılların­la şarbon hastalığının etkeni olan mikrobu hasta lir hayvandan sağlıklı bir hayvana bulaştırmayı >aşarmıştır. Bakteriler konusunda önemli buluş-ardan birinin sahibi de 1822-1895 yılları ırasında yaşamış olan Fransız kimyager Louis ‘asteur’dir. Pasteur, bakterilerin havada her an mlunduklarını ve uygun koşullarda kolayca loğalabileceklerini kanıtlamıştır. Pasteur ayrıca iütün 65°C’da birkaç kez kısa sürelerle ısıtılarak cindeki mikropların etkisizleşürilebileceğini de [östermiştir. Günümüzde pastörizasyon yönte-niyle süt, meyve suları, bira gibi birçok besin aaddesi mikroplardan temizlenmektedir. Paste-ır’ün en büyük buluşlarından biri de yüksek ısı ıtkisiyle mikrobik özelliği zayıflatılmış canlı virüs’ re bakterilerin aşı olarak kullanılabileceğini ;anıtlamasıdır.
.ouis Pasteur, bu buluşundan yola çıkarak, :uduz köpek tarafından ısırılmış olan bir çocuğa nikrobik özelliği zayıflatılmış kuduz virüsleri çeren bir virüs aşısı yaparak çocuğu ölümden :urtarmıştır.
“ıbba büyük katkılarda bulunmuş bilim adamla-ından biri de 1905 yılında Nobel tıp ödülünü ;azanmış olan Alman doktor Robert Koch’dur 1843-1910). Robert Koch, kolera ve tüberküloz lastalıklarmm etkenleri olan bakterileri bulmuş-ur.yaşama dönebilmektedir.Yirminci yüzyılda teknoloji ve elektroniğin göster­diği gelişmeler tıbba yeni olanaklar kazandırmış­tır. Artık lazer ışını ya da radyoaktif maddeler çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılabilmek­tedir. Birçok elektronik aygıt yardımıyla hastalık­ların teşhis ve tedavisinde büyük yol alınmıştır. Her geçen gün elektronik aygıtların ve bilgisayar­ların tıptaki kullanılış alanları genişlemektedir. Yüzyılımızın son çeyreğinde tıp, tüp bebek olayını da gerçekleştirmiştir. İlk kez ingiltere’de doğmuş oları tüp bebek bugün üç yaşını geride bırakmıştır. Artık yapay kalp kapakçıklarıyla yetinilmeyip yapay kalp için çalışılmaktadır. Yapay alyuvarların araştırılıyor olunması ise bir diğer ilginç ve önemli çalışma alanıdır. Tıp artık yalnız yeryüzündeki insanlarla değil,uzaya gönderilecek insanlarla da ilgilenmektedir. Onların belli uzay koşullarında ve uzay yolculuk­larında sağlıklarını ve yaşamlarını koruyabilme­lerinde önemli katkılarda bulunmaktadır. Buna değil Hipokrat, Gailen ve belki Fleming bile inanmazdı. Ama bugün uzay tıbbı bir gerçektir ve insanoğlu uzayda da birçok tıp deneyleri yapmaktadır. Çünkü insanoğlunun bulunduğu her yerde tıp da vardır ve insanoğlunun geleceği uzayın sonsuzluğundadır.
Tıp tarihinin yakın bir geçmişe kadar olan gelişimini genel çizgileriyle incelemiş olduk. Bugün tıp alanında neler biliyor ve yapabiliyor-sak bunları insanlık tarihi boyunca, hekim olsun ya da olmasın, tıbba hizmet etmiş olan insanlara borçluyuz. Tıp, inşan aklının, doğaya bir meydan okuyuş biçimidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder